14 Haziran 2011 Salı

“Oturmaya Gelmedik”

Geçen yaz evlenmeden önce farklı ülkelerde birbirimize özlemle geçen 3.5 senenin ardından “sosyal etkinlik çılgınlığı” ile her günümüzü doldurmuştuk. Konserlerden festivallere, yurtdışı gezilerinden çikolata yapım kurslarına, salsa kursundan Mika konserine koşturduk durduk.
Tamam, bu sene kısıtlamalar fazla; Efes Pilsen One Love’da çimlerin üzerinde elimizde karton bardakla biralarla zıplayamayız yaş ortalaması bizimkinin neredeyse 10 yaş altında güruhun ortasında. Absolut kokteyl yapım kursunda 10 farklı kokteyl yapıp, hepsinden 1 yudum tatmak yerine tamamını mideye indirip oradan da koşturarak balık-ekmek caz için tekneye binemeyiz. Ama evde de oturup “Ahh geçen yaz” demeyeceğimizi de iyi biliyoruz.
Önemli olan 1-2 kural var plan yaparken. Sigara dumanı olmayacak, ayakta izlenecek bir etkinlik olmayacak ve mümkünse çok iç karartıcı olmayacak.
Cuma ya da Cumartesi akşamların birinde bir plan yapmak gerekiyor. Arkadaşlarla iç mekânlarda (sigara yasağı sağolsun) yemek, Arnavutköy’de balık keyfi yapıp yürüyüş yapmak, alışveriş merkezlerinden birinde yemek üzerine sinema gibi planlar ideal… 
Bu dönemde Biletix ve Mybilet sık kullanılanlarımın demirbaşları oldular internette. Kışın müzikaller, Cem Yılmaz, Ata Demirer, Cirque du Soleil, Comedy Club oyunlarını sürekli takip ettik. Sinema “izlenebilir” her filme bilet aldık neredeyse. Şimdi yaz da geldi. Her tarafta festival ilanları var ki Selcan her defasında “şöyle kenarda çimlerde otursak” diye gözümün içine bakıyor ama 32. haftada da gerçekleştirmesi zor bir hayal olarak kalıyor tabi… Numaralı koltuklu konserlere bilet alıyorum bende.
Cumartesi günleri çalıştığım için Pazar günleri kendimizi kesinlikle evden dışarı atmamız gerekiyor. Kahvaltıyı evde etmek güzel olabilir ama sofradan kalkmak, sofrayı toparlamak, gazetelerden kafamızı kaldırıp “acaba dışarı mı çıksak” diyene kadar tek tatil gününü de yemiş oluyoruz. Biz de kendimizi Abracadabra’ya (en favori mekânımızdı, kapandı galiba, çok hüzünlüyüz), Aşşk Cafe’ye, House Cafe (kışın İstinepark, yazın Ortaköy) ya da Namlı’ya (Karaköy) atıyoruz.

İzmir’e 3 defa gittik Duru’yu beklerken. Artık uçak yasak olduğu için zor görünüyor. Ama ilk planımız Duru’nun ilk seyahatinin İzmir’e olması tabi. İzmir bizim evimiz. Tepe Kahve’de kalabalık bir kahvaltı yapacağız, ilk defa Aya Yorgi’de Duru’nun ayağını denizde ıslatacağız, büyük annelerinin kek-böreğiyle akşam 5 çayı keyfi yapacağız, dedelerinin yaktığı mangal başında çimlere yatıracağız onu. Sonra Alaçatı sokakları “prenses” görecek… 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder