29 Haziran 2012 Cuma

Karpuz Top, Nereye Saklanırsan Saklan Bulacağız Seni


Sevmiyorum ben süper-hiper-mega marketleri. Şişesi 250 TL şampanyanın beş metre ötesinde çocuk bezi, onun 2 reyon yanında yazlık bahçe mobilyası, kasanın yanında indirimde ufo ısıtıcı ve kornet dondurmaları yanyana görünce devrelerim yanıyor benim. Çocukluğumun anneme babama selam gönderen bakkalını; eriği, kirazı kesekağıdına koyan manavını; kendi dayattıkları ölçülerle değil benim gram gram tarif ettiğim fıstığı bol, fındığı, leblebisi az karışık çerezi hazırlayan çerezciyi; “bebeğe köftelik kıyma alacağım” dendiğinde eli kendiliğinden kuzu etine uzananan kasabı özlüyorum hep.
            
Hem o bakkalın dışındaki parmaklıklara asılmış kocaman bir file rengarenk plastik top olurdu. İşte o toplardan arıyorum ben kaç gündür. Biliyorum var hala onlardan. Kızımın oyun arkadaşlarından birinin elinde gördük. Hatta karpuz şeklinde boyanmıştı. Geçen gün onu kanguruya takıp alış veriş yaparken (o kadar satır yazdıktan sonra utanarak söylüyorum, bahsettiğim yer bir süpermarket) karpuz seçmek için reyonda karpuzlarla perküsyon çalarak en iyi “la” sesi vereni arıyorum. Her geçtiğim karpuzda bizimki elinden topu alınmış gibi mahzunlaşıyor. En sonunda birinde karar kıldım. Karpuzu kaldırdığım gibi kuzu çıldırdı mutluluktan. Zaten ona değmesin diye yarım metre uzaktan zar zor kaldırdığım karpuza sarıldı 2 kol 2 bacak, alış veriş arabasına nasıl attım bilemedim. O gün karar verdim bu karpuz şeklindeki plastik toplardan almaya kızıma. Ama ara ki bulasın. Üstü Caillou ya da Winnie the Pooh resimlilerden çok var. Bana karpuzlu lazım. Annemiz de beğendi onları. Ailecek karpuz top arıyoruz. Bulan veya yerini bilen varsa lütfen bize haber versin…

19 Haziran 2012 Salı

Evi Savaş Alanına Çevirme Sanatı


Yeni evliyken büyük bir mücadele veriliyor eski ve yeni arasında. Onlarca vazo, fotoğraf çerçevesi, tanımlanamaz süs eşyası, dekorasyon mağazasının içinde çok şık dururken eve girdiği an bir türlü ısınamadığınız objeler, yapma çiçekler, örtüler, kırlentler, her ortanın üstü gelire sahip Türk evinde bulundurulması zorunlu işlemeli gümüş duvar aynası… aynı anda saldırıya geçiyor evinize doğru. Bizim gibi zaten bu eşyaların içinde büyüdüyseniz, aralarında en ‘genç işi’ görünen bir iki parçasını seçip geri kalanını “belki bir gün moda olur” düşüncesiyle çekmecelere gizliyorsunuz. Yıllardır hayalini kurduğunuz az ama öz eşyalı derli toplu evinizde güle güle oturabilirsiniz.

Bir yıl sonra… Salondaki düğün fotoğrafının olduğu sedef çerçevenin bir yanında dev bir penguen, diğer yanında her odada birer tane bulunan ‘alt değiştirme istasyonu temel ihtiyaçları sepeti’. Haftalarca içimize sineni bulmak için mobilyacıları talan ettiğimiz konsolun yanında parkyatak… Ama yanlış anlaşılmasın evimiz temiz, toplu ve düzenli bu haliyle. Ta ki her hangi bir Pazar sabahı Durucuk ve babası aynı anda uyanana dek…

‘Yataktan kalkan üşür’ düsturuyla büyütülmüş baba, kızına giydirmek için bir yelek ararken dolaptan kararsızlıkta kalıp 4-5 farklı kıyafet çıkararak güne başlar. Alt değiştirmeden sonra ortalıkta kalan atıkları toplamak vakit kaybı olarak görülür, ne de olsa "kuzu sıkılabilir". Yerde oynadığı oyun matının çevresine emniyet için evin her yerinden yastıklar taşınır ve her beş dakikada bir çekmecesinden farklı bir oyuncak çıkarıp sıkılmasını önlemeye çalışılır. Henüz annecik uyanmadıysa Duru’nun sabah kahvaltısı ellerinden öper. Maması hazırlarken önüne konulan beş-altı oyuncak, uç kısımları kemirilmiş dört adet çeyrek salatalık kuzu tarafından homojen olarak mutfağın zeminine özenle saçılır.Selcan kalkınca “hadi çok geç olmadan kahvaltıya çıkalım” bahanesiyle evi fazla toplamasına izin verilmeden apar topar giyinip hızla evden çıkarılır.

Akşama doğru eve gelindiğinde minnak sıkılmasın diye oyuncak çekmecelerinden çıkarılmamış oyuncak kaldıysa onlar da çıkartılır. Banyo için kullanılan küvet, kova, alt değiştirme yeri, şampuan, banyo oyuncaklarını toplamak yerine bu banyo bir geceliğine kullanıma kapatılır ve akşam yemek sofrası toplama işi mutfaktaki sesler Duru’yu uyandırabilir gerekçesiyle Pazartesiye ertelenir.

‘Pazartesi sendromu’ tanımı, bizim evde Pazartesi uyanınca karşılaşılan manzaranın yarattığı psikolojik çöküntüden çıkmıştır…