28 Haziran 2011 Salı

En güzel oyuncaklar!

Kod adı buçuk yani Duru kızımız için güzel bir oda, güzel elbiseler, güzel duvar kağıtları gibi isteklerimiz vardı ama bizi en çok onun ilk senesi için güzel oyuncaklar ve kitapları araştırmak heyecanlandırdı! Bebeklerin beyin gelişiminin %70'inin ilk 1 senede tamamlandığını düşündüğünüzde ilk 1 sene sünger gibi herşeyi öğrenmeye hazır kızımıza neler yapabiliriz diye kolları sıvadık:)

Kitap konusunda Bir dolap Kitap blogu çok yardımcı oldu bize! Saolsunlar ii ki varlar ve böyle bir işe gönül vermişler... her kitap hakkındaki yorumları buradan okuyup güzel bir liste yaptık kızımız için... yavaş yavaş toparlayarak babasının kitaplığında bir raf ayıracağız kızımızın kitaplarına.

Oyuncak konusu ise daha zor... herkes baska birşey sölüyor hele ki mağazaya gittiğinizde satıcılar en pahalı oyuncakları size satmak için ellerinden ne geliyorsa yapıyor... işte tam bu sırada Sinem Olcay Kademoğlu ve önerileri girdi hayatımıza! Öğrendik ki bebeklerde zaten ilk aylarda boyut algısı yok dolayısıyla bebek gelişimi için en önemli şey ilk aylarda 2 boyutlu oyuncaklar tercih etmek sonrasında 3 boyutlulara terfi etmek... Yani piyasada gördüğünüz binimum ışıklı ve müzikli dönenceleri satın almak yerine 2 boyutlu geometrik desenlerden ve yüz figürlerinden oluşan dönence ve oyuncaklar tercih edilmeli. Hemen internetten araştırıp satın almak için sıvadık kolları! Hem burada satılan oyuncaklara göre daha uygun fiyatlı hem de kızımızın gelişimi için en ideali olunca dayanamaıdk bir sürü oyuncak sipariş ettik. Şimdi sabırsızlıkla gelmesini ve duru ile oynamayı bekliyoruz... Şiddetle tavsiye olunur! Gereksiz oyuncaklara bosu bosuna paralar vermeyin...Görünüşe aldanmayın:)

http://www.manhattantoy.com/

22 Haziran 2011 Çarşamba

Hıçkırık!

Pazartesi akşamı İzmir'den anneannemiz geldi:) Ailede ilk torun olacağı için annemin heyecanı büyük ve farkettim ki doğum yaklaştıkça daha da artıyor. Haftasonu dedemizin de aramıza katılmasıyla ekibi tamamlamış olacağız!

Annem geldiği akşam yemek muhabbet derken saati yine 12 etmişiz ben artık caponize gözlerle yatağa doğru yol aldım. Uyku öncesi hazırlıklarımı tamamladım ve yatağın kollarına bıraktım kendimi. O sırada bizim kızda bir hareketlenme! Babasına bak bizimki yine "sabaha kadar dans modunda" derken farkettik ki her zaman attığı tekmelerden çok farklı bu! Bir kere onlar kadar sert değil ikincisi ve en önemlisi de çok düzenli ve ritmik! İşte o an anladık kızımızı "hıçkırık" tutmuştu içerde:)29. haftadan sonra diyaframın uyarılması sonucu ortaya çıkan bir refleks hıçkırık ve tüm kaynaklarda çok normal olduğu belirtiliyor.Bunu bilsenizde hissetmek inanılmaz birşey! Sizi hıçkırık tuttuğunda ne yapacağınızı bilirsiniz gider su içer ya da nefesinizi tutar ve diğer bildiğiniz binimum metodlarla bunu geçirmeye çalışırsınız. Ancak minik kızınızı hıçkırık tuttuğunda ne yaparsınız? Biz bol bol güldük ve geçmesi için bekledik. Onun solunum organlarının geliştiğini düşünüp mutlu olduk!:)

21 Haziran 2011 Salı

“Babalar Fazla Kilolara Dikkat”

Kağan Bey Selcan’a ilk 3 ay hiç kilo almama hedefi koymuştu. Tüm hamilelik süreci için de 12 kilo. Tabi bu herkes için değişiyormuş. Arabalar için benzin deposu örneğini verdi Kağan Bey (bana çok garip gelmişti ama bir kadın doğum uzmanının kadınlarla empati kurma yeteneğinin benden kat-kat iyi olduğunu tahmin ederek susup yerime oturuyorum). Her arabanın deposu farklı dolulukta ve deponun dolması için alınacak benzin miktarı birbirinden farklı. Bir “sıfır beden” manken 20 kilo alması gerekirken, aşırı kilolu bir anne adayının sıfır kilo alarak tamamlaması istenebilir.

İlk üç ay gerçekten kilo almamayı başardı Selcan. Şu anda 32.5 haftalık hamile ve 8-8.5 kilo aldı. Bence durumu çok-çok iyi ama tabi ki bunu kendisine kabul ettirmek çok zor oluyor. İlk aylar spor salonunda tempolu (5.5 km/sa) hızla 30 dakikalık yürüyüşler şimdi 10 dakikalık tosbağadan hallice yürüyüşlere yerini bıraktı. İştahı açık ve bence tek problemi canı çok tatlı çekiyor. Neyse ki yaz geldi de karpuz ve kavun yardıma yetişti.
Şimdi gelelim asıl meseleye… Hamilelik sürecinde zaten kadınların kiloları sürekli kontrol ediliyor. Doktor uyarıları, alkolsüz yaşam, sağlıklı beslenme derken kadınların bu işten minimum zararla çıkması çok olası görünüyor. Ancak(!), kimse o 40 haftada (tamam abartılı oldu, 5. Haftada öğrendiyseniz 35 hafta) erkeklerin göbek çevresinde gelişen “baba kası”ndan bahsetmiyor. Ben bu durumu kendime özgü bilirdim. Sonra genç babalardan konuştuğum birkaçın da bu dönemde gayet “kaslandığını” öğrendim. Çoğunluğunda da anne doğumdan sonra aldığı kiloların büyük miktarını vermiş ama baba bir daha iflah olmamış.

Tamamen kişisel nedenlerimi olabildiğince tarafsız değerlendirirsem:
·    % 50 Psikolojik (Nasılsa eşimde kilo alacak. Ufaklık gelince birlikte veririz)
·     % 50 Öncesinde yaptığım düzenli egzersizi sıklıkla aksatma

Başka evlerde “ben kilo alıyorum sen de al” diyen anne adayları varsa bilemem ama biz de öyle bir durum da söz konusu değil. O zaman bu 2 zararlı madde ile savaşmak lazım:
·   Eğer kafanda “göbek, aile babası imajının tamamlayıcısıdır” inanışı yoksa kendini salma. Ofis çekmecendeki abur cubur zulanı arkadaşlarına dağıt, oraya meyve koy…
·   Spor salonuna gitmiyorsun diye koltukta oturup durma. Evde de yapılacak o kadar hareket var.   

14 Haziran 2011 Salı

“Oturmaya Gelmedik”

Geçen yaz evlenmeden önce farklı ülkelerde birbirimize özlemle geçen 3.5 senenin ardından “sosyal etkinlik çılgınlığı” ile her günümüzü doldurmuştuk. Konserlerden festivallere, yurtdışı gezilerinden çikolata yapım kurslarına, salsa kursundan Mika konserine koşturduk durduk.
Tamam, bu sene kısıtlamalar fazla; Efes Pilsen One Love’da çimlerin üzerinde elimizde karton bardakla biralarla zıplayamayız yaş ortalaması bizimkinin neredeyse 10 yaş altında güruhun ortasında. Absolut kokteyl yapım kursunda 10 farklı kokteyl yapıp, hepsinden 1 yudum tatmak yerine tamamını mideye indirip oradan da koşturarak balık-ekmek caz için tekneye binemeyiz. Ama evde de oturup “Ahh geçen yaz” demeyeceğimizi de iyi biliyoruz.
Önemli olan 1-2 kural var plan yaparken. Sigara dumanı olmayacak, ayakta izlenecek bir etkinlik olmayacak ve mümkünse çok iç karartıcı olmayacak.
Cuma ya da Cumartesi akşamların birinde bir plan yapmak gerekiyor. Arkadaşlarla iç mekânlarda (sigara yasağı sağolsun) yemek, Arnavutköy’de balık keyfi yapıp yürüyüş yapmak, alışveriş merkezlerinden birinde yemek üzerine sinema gibi planlar ideal… 
Bu dönemde Biletix ve Mybilet sık kullanılanlarımın demirbaşları oldular internette. Kışın müzikaller, Cem Yılmaz, Ata Demirer, Cirque du Soleil, Comedy Club oyunlarını sürekli takip ettik. Sinema “izlenebilir” her filme bilet aldık neredeyse. Şimdi yaz da geldi. Her tarafta festival ilanları var ki Selcan her defasında “şöyle kenarda çimlerde otursak” diye gözümün içine bakıyor ama 32. haftada da gerçekleştirmesi zor bir hayal olarak kalıyor tabi… Numaralı koltuklu konserlere bilet alıyorum bende.
Cumartesi günleri çalıştığım için Pazar günleri kendimizi kesinlikle evden dışarı atmamız gerekiyor. Kahvaltıyı evde etmek güzel olabilir ama sofradan kalkmak, sofrayı toparlamak, gazetelerden kafamızı kaldırıp “acaba dışarı mı çıksak” diyene kadar tek tatil gününü de yemiş oluyoruz. Biz de kendimizi Abracadabra’ya (en favori mekânımızdı, kapandı galiba, çok hüzünlüyüz), Aşşk Cafe’ye, House Cafe (kışın İstinepark, yazın Ortaköy) ya da Namlı’ya (Karaköy) atıyoruz.

İzmir’e 3 defa gittik Duru’yu beklerken. Artık uçak yasak olduğu için zor görünüyor. Ama ilk planımız Duru’nun ilk seyahatinin İzmir’e olması tabi. İzmir bizim evimiz. Tepe Kahve’de kalabalık bir kahvaltı yapacağız, ilk defa Aya Yorgi’de Duru’nun ayağını denizde ıslatacağız, büyük annelerinin kek-böreğiyle akşam 5 çayı keyfi yapacağız, dedelerinin yaktığı mangal başında çimlere yatıracağız onu. Sonra Alaçatı sokakları “prenses” görecek… 

2 Haziran 2011 Perşembe

“İki Çocuğun Sorumlulukları”

Yemeklerimiz, gittiğimiz yerler, izlediğimiz filmler, dinlediğimiz müzikler, okuduğumuz kitaplar-yazılar hepsi değişti tabi. Farklı hayaller kurar olduk hepsinden önce. Anne-babalarımıza daha fazla telefon ettik; bazen daha kolay gözlerimiz dolar oldu, bazen de hiç olmadığı kadar fazla gülme krizlerine girdik karnımız ağrıyana kadar.
Ama hepsinden önce “mutlu-neşeli-huzurlu” geçirmeye çalışıyoruz zamanı. Elimizden geldiğince neşeli filmler izliyoruz (ki Selcan bunların bile içinde ağlayacak 1-2 sahne buluyor hep), bol fotoğrafını çekiyoruz “Birbuçuk”un ve en önemlisi takıntı yapmıyoruz doğrular-yanlışlar listelerini. Bu listeler “hamilelik”; “gebelik”; “bebek alışverişi”; “hamilelikte beslenme” yazan her yerde çıkıyor karşımıza. Tecrübeli olanların da var uzun doğru-yanlış listeleri. Tabi ki dinliyoruz hepsini, blogları okuyoruz, doğru beslenme programlarına uymaya çalışıyoruz, ilk oyuncağını almak için bile günlerce arıyoruz içimize sineni… Ama takıntı yapmıyoruz hiç birini elimizden geldiğince. Çünkü bizim için en önemli olan “bir” ve “buçuk”un huzurlu olması. Neler mi yaptık… Bir dış gözlemci gibi aktarmaya çalışayım:
1.Her şeyden önce huzur... Aşağıdaki maddeleri uygularken bile…
2.Bol-bol okumak haberdar olmak
Kağan Bey’in gebelik.org sitesini okuduk her şeyden önce. Hafta-hafta ne tür değişiklikler olabilir, anneyi ne tür rahatsızlıklar bekleyebilir onları öğrendik ki evde her gün yenisi gelen sürprizlere hazırlıklı olmak için.
3.Uyku
Yan yatmak önemli. Bir süre sonra azman içerden yüzüstü yatırmıyor tekmeleriyle zaten. Sırtüstünü de doktorlar tavsiye etmiyor. Biz shuma comfy yastık aldık.
Selcan sürekli kullanmadı ama dönem-dönem de rahatlattı. Yan yatarken dizlerin arasına küçük bir minder de iyi geliyor. Sola dönük yatmak en sağlıklısı. Ama sağa dönük yatmak bile sırtüstünden daha iyi.
Bir de ayaklarını üşütmemesi için başucunda terlik ve soğuk algınlığı için sabahlık gibi bir şey tuttuk başucunda. Hamilelikte hormonlar yüzünden çok terleyen anne sık tuvalete kalktığından üşütme riski artar gibi geldi.
4.Beslenme
Bu tamamen bir kitap konusu gibi ama ilk maddeyi de unutmamak lazım. Doğru besleneceğim diye kafayı kıran, yemeği tuzlu diye ağlayabilecek çok hamile kadın da gördük. Abartmamak lazım.
“Öğünlerin sık olsun ama hafif ye“ kuralı hayat kurtarır. Sabah kahvaltısına en azından haftada 2-3 gün yumurta eklemeye çalıştık. Pazar kahvaltımız birlikte olduğu için 1 günü oradan yedik. Diğer günlerde de sabırla kahvaltı saatinde ofisten arayıp “yumurta yedin mi?” hatırlatmalarıyla idare ettik. Selcan süt sevmez. Yoğurt, peynir, ayran-cacık miktarlarını arttırdık ama ben sütün yeri ayrı diye ona rondoda muzlu-ballı süt yapıp haftanın 2-3 akşamı içirmeye de gayret ettim.
Ara öğünler için kuru kayısı (özellikle hazımsızlık çektiği dönemde çok iyi geldi), ceviz, elma, portakal  alternatifleri arasından seçim yaptı. Tabi ki dondurmalı profiteroller, mozaik pastalar, tiramisular falan da eksik olmadı hiç. Balık için Arnavutköy’de Takanik’e gittik haftada bir. Etrafta rakı-balık keyfiyle bizi kıskandıranlar yok, sigara dumanı yok… Seviyoruz orayı. Yüzey balıklarından bir porsiyon ve bol salata, arkasından da hava kötü değilse sahilde 15-20 dakika yürüyüş… Mantı-kebap-pizza gibi kalori depolarını canı çok çekerse akşam yemeğinden çok öğle yemeğinde yemesine gayret ettik. Doktorumuz kullanabileceğimiz bitki çaylarını ıhlamur-rezene ve papatya ile sınırladı. Soğuk havalarda üşütmemesi için ballı-limonlu ıhlamur, hazımsızlık-uykusuzluk sorunu çektiğinde rezene kullandık. Rezene’nin tadını hiç sevmedi Selcan. Ama rahatlatıcı etkisi hafife alınmaz.

5.Kişisel Bakım

İlk 3 ay pek kişisel bakım olmuyor zaten. Saç boyanması yasak, çatlaklar oluşması için erken… 3-6 ay arası döneme girince doktorumuzun tavsiyesiyle “Organics” marka saç boyası ile boyattı saçlarını. Minicik göbek yavaş-yavaş çıkarken Bella B Tummy Honey Butter marka krem önerdi Kağan Bey. Krem bazen Selcan’da kaşıntı yaptı, o da duşlardan sonra bademyağı ile dönüşümlü kullandı kremi.

6.Egzersiz
Kağan Bey haftada 5 gün yarım saat yürüyüş verdi. Ama en kötüsü kışın ortasındayız. Kayıtlı olduğumuz spor salonunda yürüyüş yapsak sayılmaz mı? Doktorumuz dünden hazırmış. 5.5 km/saat hızla 30 dakika yürüyüş. Haftanın 5 günü diyemem ama 3-4 gün yapmaya gayret ettik. Havayı güzel bulunca da sahile… Ama en komik zamanları Mehmet Öz’ün hamilelik süreci ile ilgili yazdığı kitaptaki 1-2 hareketi evde uygulamaya çalışırken geçirdik. Tempolu müzikleri bilgisayardan listeleyip “sol-sol” şeklinde askeri disiplin ve uyumla 20-25 dakika olduğun yerde yürüyüş. Canımız sıkılmasın diye izlediğimiz DVD’lerden birini altyazılı-sesi kısık açıyorduk. Bir de son egzersiz, belki de en kolayı: "Kegel"...
7.Alışveriş



Bu liste hem biraz özet, hem de biraz şişirilmiş gelebilir. Daha çok kıyafet var akla gelen mesela. Ama kıyafet almak bence en yavaş yapılacak iş. Çünkü hiç durmadan hediye geliyor.

Bebekleri hafif “azman” doğan birkaç kişiden mothercare haricinde aldığı newborn bodylerin küçük geldiğini duydum. Dikkat etmek lazım.
Alışverişlerde nazımız geçecek akrabalara, arkadaşlara kıyafet yerine alternatifler sunduk fiyatlarına göre. Kimi buhar makinemizi aldı, kimi göğüs pompasını, kimi de park yatağı. Mothercare’de hediye listesi de oluşturulabiliyormuş ama biz onu bir türlü beceremiyoruz. (evlenirken de niyetlenmiştik-ayıp olur diye korkup yapamadık)
Mama sandalyesi falan ilk aylarda kullanılmayacağı için çıkardık listeden. Kaşıkta şimdi bakınca gereksiz göründü gözüme ama ilk listede varmış çıkarmadım.
Ecza dolabına gerekebilecekler için çocuk doktorunu biraz önceden seçip, tanışıp, ona danışarak alma gibi bir planımız var. Daha gerçekleştiremedik sırayla her şey. Bebek tırnak makası, saç fırçası, tarafı gibi şeyler mothercare’de bir set içinde çantasıyla satılıyor. Gayet başarılı.
Biz buhar makinesini tefal’den hava nemlendirici aldık. (soğuk buhar makinesi almak lazımmış) Göğüs pompası olarak ablamın ısrarlarıyla ameda lactaline elektirikli ve pilli süt pompasını seçtik.En yakın tecrübe onda, dinlemek lazım…
Mobilyalarımız ve duvar kâğıtlarımız da İnci Tunçel’den.
Bu yazı uzun oldu. Kendim baydım, herhalde okuyan bir sabır taşı varsa şansımı zorluyorumdur. Evet, biz hamileliği çocuksu bir macera heyecanıyla yaşıyoruz. Ama bir çocuğun bile alması gereken sorumluluklar var. Tadını çıkara çıkara yaşamaya çalışıyoruz her günü.

İlk 3 ay bünyem kendine şaştı!

Hamile olduğunuzu duyan herkes size aynı uyarıda bulunmaya başlıyor bir süre sonra... İlk 3 ay en kritik zaman aman dikkat et! Ağır kaldırma, yukarılara uzanma, bol bol dinlen, hiçbirşeye sıkma canını vb gibi... Ben hastamıyım ya bırakın beni kendime diye çemkiresiniz gelior bir süre sonra benim çokça geldi mesela! :)) Neden derseniz? Fiziksel hiçbir değişiklik yok bünyenizde doktora gidip ultrasonda görmeseniz hamile olduğunuzu bile hatırlamayacaksınız... Aynı tempoda devam etmek isterken yaşantınıza bir anda herşeyden elinizi kolunuzu çekmeniz gerekiyor... Fena bir teslimiyet duygusu!

Benim ilk 3 ayım çok rahat geçti. Çevremdeki hamile hikâyelerini duydukça sızlanmak şımarıklık gibi oluyor. Doktorum Kağan’ın dediğine göre 3 çeşit hamile olurmuş. 1.Kusanlar 2.Uyuyanlar 3. Uyuyan, uyanıp kusan sonra tekrar uykuya dalanlar:) Ben 2. Gruba giriyorum. Bir dönem üst üste 6 bölüm Lost izleme kabiliyetine sahip olan ben artık gözümü açamaz oldum. En sevdiğim dizinin ilk 10 dakikasında uykuya dalıyorum hem de yıllardır uyumamış gibi... Koala gibiyim koltuğun tepesinde aynı köşede her akşam uyuyorum... Barış bana şaşkın ve şefkat dolu bakıyor... Madem bünye bunu istiyor onu zorlamamak bol bol uyumak itaat etmek gerekiyor:)

Hamileliğin hayatımda yarattığı 2.büyük değişiklik düzenli beslenmeye geçiş oldu. Sabah kahvaltılarını geçiştiren çoğu zaman öğün atlayan bendeniz her sabah nefis kahvaltı sofralarında kahvaltı etmeye başladım. 3 ana öğünün arasına ara öğünler ekledim. Ceviz olmazsa olmazdı! Bir de bol bol meyva! Tabi suyu da unutmamak lazım. Her gün en az 2 litre su. Masamda uzun zamandır bos duran sürahi bayram etmiş durumda. Her gün dolup-dolup tükenmekte! Aslında sağlıklı yaşam için ne yapılması gerekiyorsa sağlıklı bir hamilelik süreci içinde bunları yapmak lazım ne eksik ne fazla.

Bu dönemde çocuk gibi bakıma ihtiyaç duyduğum kesin. Gözümü açamadığım için uykudan çevreden destek şart! Barış iyi ki yanımdasın!!!