29 Kasım 2011 Salı

Tatil Sabahı

Tatil günleri bakıcısız kızımla baş başa günlerimiz… Annesi sabah biraz daha uzun uyusun diye biz odadan çıkıp kuzumun odasına gidiyoruz, dönencesinin altında en sevdiği müzikler eşliğinde çığlık çığlığa oyunlar oynuyoruz.

O sabah sabrı tükendiğinde annesine kahvaltı hazırlamaya karar verdik. En iyisi kuzumu pusetine yatırıp kahvaltıyı hazırlayayım dedim ama sanırım kızım da yardım etmek istedi, daha pusetine oturur oturmaz kıyamet koptu. Ben uslu bir baba olarak kızımın uyarısını dinleyip tekrar kucağıma aldım…

Duru kahvaltı hazırlama işinde koordinatörlük yetenekleri üst düzey bir bebek ama pratiğe gelince henüz zayıf. Mecburen benim iki elimi de kullanmam lazım. Kanguru yardıma yetişti. Duru kanguruyu seviyor ama bir şartla… Durmak yok, sürekli hareket etmek lazım. Mobil bir şekilde kahvaltı hazırladık. Domatesleri salonda doğradık, zeytinlerin üzerine zeytinyağını koridorda, kekiği mutfakta koyduk; aralarda da youtube’tan favori şarkımızı açıp ayna karşısında dansettik… “Adele –Rolling In the Deep”

Annemizi kaldırmamız lazım artık. Tatil sabahı dedim ama öyle Pazar tatili falan değil. Kızımın hazırlanması lazım… Kırmızı babetlerinin açılışı yapılacak bugün. Bilgisayarı elimize aldık. Kapının önünde sıradaki şarkıyı seçtik…

Bugün bayram erken kalkın çocuklar
Giyelim en güzel giysileri
Elimizde taze kır çiçekleri
Üzmeyelim bugün annemizi
Bugün bayram çabuk olun çocuklar
Annemiz bugün bizi bekler
Bayramda hüzünlenir melekler
Gönül alır bu güzel çiçekler

(Keşke kızımda tanısaydı Barış Manço’yu. “Arkadaşım Eşşek”i yazan adamı o da çok severdi… )

Annesi bembeyaz bayramlıklarının altına kırmızı babetlerini giydirdi. Daha el öpemiyor ama bayram harçlıklarını kumbarasına atıyoruz kuzumun. Ne de olsa minik çantasına bayram paralarını en ütülü şekliyle banka nizamında yerleştiren bir anneyle, bayramdan günler önce bayram harçlıklarıyla alacağı Matchbox oyuncak arabaları seçen bir babanın kızı o… 

Hayatımızda Yeni Bir Kelime: Ritüel

‘Ritüel’ kelimesinin ekşisözlük’ten bulduğum tanımları şunlar:

Antropolojide çoğu zaman belirli aralıklarla yinelenen, dinsel ya da büyüsel bir nedene göndermede bulunan ve birlikte gerçekleştirilen eylemler (ayin) olarak kullanılıyor. Örneğin sünnet, namaz kılmak ve oruç tutmak ritüele örnek olarak verilebilir. Psikolojide ise, özellikle obsesiflerin düzenli olarak gerçekleştirdikleri davranışlar olarak kullanılmakta. Örneğin, nevrotik bireyin her yarım saatte bir düzenli olarak ellerini yıkaması gibi… Psikanalizde ise, düzenli olarak gerçekleştirilen her biçimsel eylem.


Şimdi dinsel eylem tanımı pek bizi anlatmıyor olabilir ama sonuç aynı… Ritüeli bozarsak Duru fena çarpıyor. Psikolojideki obsesif (takıntılı) tanımı üzgünüm ama kolik bebeği olan anne ve babaların ilk 3 ayları için çok mantıklı… Bir ara Duru’nun gün içi uyuma-uyanma saatleri, sağ-sol meme emme süreleri, Selcan’ın yediği her şeyi ve bunun gibi daha bir çok şeyin çizelgesini tutmaya başlamıştık ve bence bunu takıntı olarak tanımlamak pek yanlış olmaz ama sanırım bizim aradığımız tanım psikanaliz tanımı…
Saçma gelmiş olabilir böyle bir giriş bizim blog için… Ama bu kelime bizim hayatımızda öyle çok yer kaplıyor ki buna özel başlık açmak şart oldu. Gerçi anne baba olmadan önce bizim en sevmediğimiz kelimeler ‘ritüel, rutin…’ en sevdiklerimiz ise ‘simultane, yeni…” idi. Şimdi bir ritüel sağlamak için inanılmaz çabalar harcıyoruz. Bu yazı yazılırken Duru 3 ay 20 günlük. İlk 1 ay zaten siz isteseniz de hiçbir şekilde düzene oturmuyor. Bahsettiklerim genelde ilk 40 gün geçtikten sonrası için…

“Bebekler ritüeli sever.”

Öyle çok duyduk okuduk ki bunu ilk birkaç haftada. Okuyorduk çünkü hayatımız gerçekten zordu. Daha önce bebek bakmış anneler, büyükler, bakıcılar (kendi bakıcımız da bunlara dâhil) hatta bebek hemşirelerinin bile kabul ettiği bir gerçek vardı: Duru zor bir bebekti. Gaz problemi aşırı fazlaydı ve Duru ağlamaya başladığında onu susturmak Michael Jordan’ı tek pota maçta yenmekten daha zordu. Bu şikâyetle doktoruna gittiğimizde bile öyle bir ağlama krizine girdi ki Duru, oradaki tüm hemşirelerin seferber olmasına rağmen muayenehaneden çıkmamız bir saat sürdü.
Günlük tavsiye edilen ritüellerde en önemlileri her gün akşama doğru bebeğe banyo yaptırmak, emzirmek ve uyutmak. Zaten gündüz yapılacaklar fazla düzene oturtulamıyor ne kadar istesenizde. Gündüzleri tek istediğimiz Duru’nun olabildiğince fazla evden çıkıp hava alması. O konuda bakıcımız zaten gönüllü, en soğuk havada bile yarım saat pusetiyle yürüyüş yaptırmaya çalışıyor. Düzene sokmak istediğimiz kısım daha çok akşamları. Çünkü huzursuzluğu saat 16.00 gibi başlıyor ve saat 19.00 gibi tavan yapıyor. Biz akşam 19.00’dan itibaren Duru’yu ışığa çıkarmadık pek. O saatten sonra yapacaklarımızı hep karanlık ortamda, sessiz ve olabildiğince hızlı yapıp tekrar uykuya geçmesine gayret ettik. Neyse ki gece-gündüz ayrımı kolay oturdu bunun sayesinde. Bizim çözmemiz gereken en büyük sorun 16.00-19.00 arasındaki 3 saatti.

Bu 3 saat ne yapılabilir. “Şu yapılır ve ağlaması kesilir” diye bir şey yazabilmeyi çok isterdim. Eğer bebeğiniz kolikse ne yaparsanız yapın ağlıyor. Sizin yapabileceğiniz en iyi şey bence bebeğe dönüşümlü olarak vakit ayırmak. Bebek annenin kucağındaysa (ki bence bu süreler en aza indirilmeli, anne zaten emzirme için gece dahil sürekli hazır asker bekliyor, ağlama krizlerinde eğer emzirmeyecekse bebekten olabildiğince uzak olmalı, gidip duş almak gibi kendini rahatlatacak aktiviteler seçmeli) baba, babanın kucağındaysa anne gidip başka odada dinlenmeli. Çünkü bebeğin o çığlıkları insanın bütün sinir sistemini yıpratıyor, sırtınız ağrımaya başlıyor, öyle çok terliyorsunuz ki günde 3-4 defa üstünüzü değiştirmek zorunda kalıyorsunuz. Yavaş yavaş sinirler bozuluyor. Kendiniz dâhil evdeki herkese çatıyorsunuz, hatta bazen 1aylık bebeğe bile “bu kadar ağlayacak ne var” diye söyleniyorsunuz. Yani söylemeye çalıştığım ‘eğer çocuk için yapabileceğiniz bir şey yoksa kendinize vakit ayırın ki size ihtiyaç olduğunda gücünüz yerinde olsun.’
Okuduğumuz kitaplardan aldığımız tavsiyelere göre saat 19.00 gibi banyo yaptırıp, emzirme ve sonrasında karanlık bir oda da uykuya dalmasını sağlayacaktık. Ama saat 19.00’da Duru öyle bir kriz içinde oluyordu ki bırakın yıkamayı kendi terimiz içinde yüzüyor oluyorduk o saatte. Bazen ufacık değişiklikler büyük farklar yaratıyor. Banyosunu yarım saat önce, krizler zirve yapmadan yaptırmaya karar verdik. Bir de banyosunu küvete takılan file üzerinde yaptırmak yerine direkt suyun içinde yaptırmaya başladık. Banyodaki ağlamaları birden azaldı, hatta eğlenmeye bile başladı. Arkasından hemen karnını doyurup uyutmaya çalıştık. Duru akşam 20.00’den gece 01.00-02.00’ye kadar uyumaya başladı. Uyku uykunun mayasıymış. Gece uykuları da bunun sayesinde düzene girdi. Duru geceleri yaklaşık 3 saatte bir uyanır oldu. Kilosu da uygun olduğu için biz de uyandırmadık. Arada duyuyoruz bazı ailelerden. 3 aylık bebeği kesintisiz 9 saat falan uyuyan. Her bebek kendine özgü… Biz bu duruma bile geldiğimize çok memnunuz şu anda :)
Bütün bunları okuyunca sanki kızımdan şikâyet ediyormuşum gibi geliyor. Ama aslı öyle değil… Yazının başında ‘ritüel’ tanımında yazan başka bir kelimeye çıkıyor yolumuz. “Nevrotik” bir baba olduğumu hissediyorum bazen. Çünkü bunca uğraş verip onu uyuttuktan birkaç saat sonra ‘uyansa da şöyle yanağından kocaman bir öpsem’ diyorum. Bunalıp dışarı hava almak için çıkarsam dönüşte arabayı daha hızlı kullanıyorum bir an önce kavuşmak için. Şimdi birde gülümsemeye başladı…