25 Kasım 2014 Salı

Münevver Sultan...

Uzun zaman gecmesi gerekti bu yaziyi yazmaya baslayabilmem icin...
Tikandim kaldim...
Onu yeterince güzel anlatamazsam diye korktum once...ya biseyleri atlarsam, unutursam?
Bu aksam Duru ile yanyana uyumak icin yataga girdigimizde seninle tipki ben 4 yasindayken yaptigimiz gibi el fenerini alip yorgani kafamizin ustune kadar cektik... Kikir kikir gülerken ona güzel hikayeler anlattim, isik oyunlariyla aydede ve yildiz yaptik...
Yildizlardan biri senden anneannem... sana el salladik ve eeen kocamanindan opucuk gonderdik...
Ulasti mi sana?
Dedeme kavustugun icin huzurluyum ama sultanim seni coook ozledim...
Her cuma elimde valizimle size gelip dedemi divana gonderdigimiz aksamlari ve saatlerce bana masal anlatmani...
Hayat ve burda dergilerini kirpip kirpip oyuncak yapmami ve senin gikini cikarmamani...
Pazar gunleri ritueli banyo saatinde beni sicak suyla yikamaktan pembo gibi cikarmani...
Evinin misafirlerle dolup tasmasini ve senin sen kahkahalarini...
Dedemin de oldugu, tum ailenin ayni masa etrafinda toplandigi mercimekli as & kadayifin oldugu pazar gunu aile yemeklerimizi...
Her daim bakimli, hayat dolu, en onemlisi de ask dolu halini...
Tanidigim en guclu kadindin Münevver  Sultanim...
Senin bana anlattigin guzel hikayelerini soz ben de Duruya anlatacagim...
Senden bahsedince yuzu aydinlaniyor Durunun ve sana koparip getirdigi sari papatyayi senin ne kadar sevdigini soylüyor...
Insan hic mi degismez anneannem...anne yarim...

2 an var aklimda...

Birincisi:Ben, dedem ve sen

Ikincisi:Duru ve sen...


7 Mayıs 2014 Çarşamba

Çocuk Şarkıları



Bizim gibilerin çocuğu olmak da zor. Kitapçıya gireriz, doğru çocuk kitapları reyonuna... Duru en cafcaflı, prensesli, hediyeli kitapları dergileri alır elbette eline. Ama biz sorumlu bir anne baba olarak her kitabın içini açıp; aman içindeki yazılar çok olmasın, korku gibi şeylerden çok söz etmesin, kötü örnek olmasın gibi gaddar bir kalite kontrolden geçiririz tabi ki. Çocuk illa seçecekse de bizim ön elemeden geçirdiğimiz kitaplar arasından seçebilir ancak.

İş müziğe gelince de farklı olacak değiliz. Annem bir şarkı soruyor Duru’ya, cevap hemen bizden geliyor: “anne biz öyle piyasa müzikler dinletmiyoruz”. Anneannesi alışveriş merkezinde diğer çocuklarla gangnam style yaptırıyor. Bizimki daha önce görmediğinden sopa yutmuş gibi... Bildiğin 3 yaşında bir çocuk için en kabus ve sıkıcı ebeveyn modeliyiz. Ne yapsak etsek diye düşünmeye başladık. Malum memlekette bir “uzlaşma” lafı yürüdü gidiyor, biz de bir “orta yol” bulmalıyız şu müzik işine, eh gelsin yeni listeler. Biliyoruz herşey youtube’ta var (bugünler de o da yasaklı ya, açılmadığı her gün birilerinin kulaklarını çınlatıyorum) ama amaç sadece audio hazırlamak, çünkü iPad’i ya da laptop’u Duru’nun önüne bırakırsak iş amacından sapıyor. Bir gün Pepee izleyecek diye bıraktıktan 15 dakika sonra yavru fil avlayan aslan sürüsü videosuyla karşılaştım ki ben bile fena oldum.

Birinci liste çocuk şarkıları. Bunların pek çok versiyonları var internette, o yüzden beğendiğiniz bir kanal bulursanız diğerlerini de oradan indirin. Yoksa ben Ali Baba’nın Azeri aksanlısına da rastladım, kaş yaparken göz çıkarmamak lazım elbet.

ÇOCUK ŞARKILARI
1
Küçük Kurbağa
2
Baltalar Elimizde
3
Arı Vız Vız Vız
4
Mini Mini Bir Kuş
5
Öğretmenim
6
Bir Küçücük Aslancık Varmış
7
Daha Dün Annemizin
8
Say Bak
9
Kardan Adam Yapalım
10
Kırmızı Balık
11
Köpeğim Hav Hav Der
12
Küçük Örümcek
13
Pazara Gidelim
14
Ali Babanın Çiftliği

Duru doğduğundan beri uyku müziği haricinde en çok dinlediği ve dans ettiği şarkı Duman’ın ‘Senden Daha Güzel’i. Artık kendi de gün aşırı kudurması geldiğinde yanımıza koşup ‘Duman Şarkı, Duman Şarkı’ diye istekte bulunuyor. Tüm ev halkının bu dansa katılma zorunluluğu olduğu için mahalleye rezil olmayalım diye tüm panjurlar kapanıyor ve Kaan’ın içli sesine headbang’le eşlik ederek eğleniyoruz. Bir şarkıyla ömür geçmez, çocuk şarkıları da her gün çekilmez; Pepee desteğini hiç eksik etmiyor müzik konusunda ama biz yine de bu işin ustalarından destek alalım dedik ve kişisel fikrim en doğru tercihi yaptık:

BARIŞ MANÇO
1
Arkadaşım Eşşek
2
Anlıyorsun Değil mi?
3
Hal Hal
4
Nane Limon Kabuğu
5
Halil İbrahim Sofrasına
6
İşte Hendek İşte Deve
7
Bugün Bayram
8
Domates Biber Patlıcan
9
Sarı Çizmeli Mehmet Ağa
10
Süper Babaanne
11
Ayı

Bu şarkıları yeniden dinlemek bize de çok iyi geldi. Çocuğunun senin küçüklüğünde oynadığın oyuncaklar oynaması gibi... Ustadan yola çıkarak bunlar dışında bağıra çağıra söylediğimiz şarkılara kafa yorup başka liste daha hazırladık:

DURU İÇİN TOPLAMA
1
Baba Bir Masal Anlat Bana
Yeni Türkü
2
Güneye Giderken
Bulutsuzluk Özlemi
3
Bahar
Candan Erçetin
4
Nar Çiçeği
Candan Erçetin
5
Düşler Sokağı
Ezginin Günlüğü
6
Ebruli
Ezginin Günlüğü
7
Ankara'dan Abim Geldi
Grup Gündoğarken
8
Hele Bir' Gel
Pinhani
9
Ele Güne Karşı
MFÖ
10
Sevmek Zamanı
Oya-Bora
11
Karanfil
Yeni Türkü
12
Telli Turna
Yeni Türkü

Tamam biz de biliyoruz bir-iki sene içinde öyle ‘uzlaşı’ lafları falan yalan olacak. ‘Yatcaz Kalkcaz’, ‘Giderli Şarkılar’ falan ne tür saçmalık varsa eve dolacak ama henüz kontrol (az da olsa) bizim elimizdeyken direnmek iyidir. 

5 Mayıs 2014 Pazartesi

Üstümüzden Rota Virüsü Geçti


Haftalar sonra 'artık kurtulduk ortakulak iltihabından, kuzucuk başlasın okuluna' derken cumartesi sabaha karşı 5 gibi Selcan uyandırdı beni. Duru bir saat kadar önce uyanıp yanımıza gelmek istemiş, aramızda uyuyordu, daha doğrusu ben öyle sanıyordum. "Barış Duru nefes alamıyor, boğazına bir şey takıldı" cümlesinin şokuyla uyandım, daha ışığı bile açmadan parmağımı boğazına kadar soktum takılan şeyi çıkarmak için. Olmayınca bacaklarından tutup ters çevirdim hemen. Midesindeki her şeyi yatağa boşalttı o anda. Onun öğürtüsünü boğulma sanıp çocuğa eziyet ederek başladık yani sabaha. Sabah 07.30'da hastaneye gidene kadar her 15 dakikada bir kusmaya devam etti Duru.

İlk olarak Gayrettepe Florence Nightingale'in aciline gittik. Bu hastanede neden 'acil' bölümü var hiç anlamıyorum. 3-4 defa başıma geldiği için rahatlıkla anlatacağım: Sizi öncelikle bir acil doktoru karşılıyor ve şikayetleri soruyor. Eğer bildiğiniz kan kaybından gidici falan değilseniz size acil durumda olmadığınıza dair bir belge imzalatılıyor. Bu şekilde 'acilden giriş yapan hastaya ücretsiz bakma" işinden yırtıyorlar. Daha sonra bu doktor ilgili bölümün hekimini çağırıyor ve siz yaklaşık yarım saat boyunca acil servisin yatağında hiç müdahale edilmeden bekliyorsunuz. Bu blogu bu amaçla kullandığım için kötü hissediyorum ama  keşke bu hastanenin yöneticileri bir gün Amerikan Hastanesinin acilinden giriş yapsalar ve gelen insanlara nasıl davranılması gerektiğini görüp kendi personellerini bir eğitimden geçirseler. Kızımızın doğduğu hastaneden soğuttular bizi.
















Amerikan'da serum takıldı ve kusma derdinden kurtulduk neyse. Tam reçetemizi alıp çıkıyorduk ki bu sefer ishal başladı. Dışkı örneğinin sonucu evdeyken maille geldi. Aşı olduğu halde Rota vardı Duru'da... Evde bir gün kadar direnmeye çalıştık ama bol sıvı alması gerekirken, boğazından hiçbir şey geçmiyordu. İshal tahammül edilemez duruma geldi ve sıvı kaybıyla da birleşip kusmadan da ishalden de beter pişik derdi başladı. Hava kararmaya yakında ateş... Yeniden Amerikan'ın acilinde aldık soluğu. 2 gecelik serum serüvenimiz başladı. Önce babaanne, hemen arkasından anneanne desteğe geldi. Rota virüsünün bir ilacı yok. Kusuyorsa mide ilacı veriyorlar, ishalse reflor ve ateş için ateş düşürücüler. Onun haricinde sadece sıvı veriliyor ve vücudun virüsü kendi kendine atması bekleniyor.

İki gün sonunda Duru baya toplanmış, ama halsiz eve döndü. Tam büyük anneler ne zaman dönsek planları yaparken bende ishal ve ateş başladı. Bu sefer ben annemle acilin yolunu tutum. Bende de rota vardı ve 3 günlük raporla eve döndüm. Annem 2 gün bekledikten sonra uçak biletini aldı, uçağa bineceği sabah onda da bulantı ve ishal başladı. İzmir'e döndüğü gibi bir hafta da o yatağa serildi. Anneanne de ondan 2 gün sonra acilde serum yiyenler listesine girdi.
















Bu kadar kötü haberin sonunu güzel getireyim bari. Çok yıpratıcı geçen günlerin bize en büyük faydası pişikler yüzünden altına bez bağlatmak istemeyen Duru'nun 2 ileri bir geri giden tuvalet eğitimi büyük aşama kaydetti. Üç yaşına bezsiz ve sapasağlam gireceğiz inşallah!



10 Mart 2014 Pazartesi

NASIL HİSSEDİYORSUN (Kukla Tiyatrosu)



Emre:       Merhaba, hoşgeldiniz!
Can:         Hoşgeldiniz!
Emre:       Nasılsın Can?
Can:         İyiyim, Emre sen nasılsın?
Emre:       Ben de iyiyim. Kendini nasıl hissediyorsun bugün?
Can:         Nasıl mı hissediyorum? Bilmem, iyiyim işte.
Emre:       Yani MUTLU musun, ÜZGÜN müsün, YORGUN musun? Mesela, ben Duru, Selcan ve seninle birlikte olduğum için hem çok mutluyum hem de yeni oyunumuz için çok heyecanlıyım.  
Can:         Ben de yeni oyunumuzu bilmediğim için çok meraklıyım.
Emre:       Harika, demek ki nasıl hissediyorsun sorusuna verebileceğimzi bir cevap da bu, MERAKLI. Bu gün oynayacağımız oyun da bu. Nasıl Hissediyorsun?
Can:         Çok güzelmiş, peki nasıl oynayacağız.
Emre:       Önce sizin için hazırladığım küçük kartlardakı kızın nasıl hissettiğini tahmin etmeye çalışacaksınız. Hazır mısınız?
Can:         Hazırız!
Emre:       Başlıyorum. Bu resimde bu kız nasıl hissediyor?



Can:         Gülüyor. Sanırım bu resim de bu kız MUTLU.
Emre:       Evet doğru Can. Neden mutlu olabilir sence?
Can:         Mesela anneannesiyle dedesi onu görmeye geldiği için mutlu olabilir.
Emre:       Çok güzel Can. Bu mutlu olmak için güzel bir neden. 2. karta geçiyorum. Sence bu fotoğrafta kız nasıl hissediyor?
Can:         Bu fotoğrafta hiç gülmüyor. Sanırım burada bu kız üzgün.

       
Emre:       Haklısın Can. Bu fotoğrafta bu kız ÜZGÜN görünüyor. Neden üzgün olabilir?
Can:         Belki çok sevdiği bir oyuncağı çalışmıyordur.  
Emre:       Evet, bu gerçekten üzülmek için yeterli bir sebep. Onu tekrar mutlu etmek için ne yapabiliriz?
Can:         Onunla kendi oyuncaklarımızı paylaşabiliriz ya da belki birlikte resim yaparız. O zaman mutlu hissedebilir.
Emre:       Çok güzel cevap verdin Can. Bakalım bu kartı bilecek misin?


Can:         Bence bu kız çok şaşırmış.
Emre:       Harika, bunu da bildin. Bu kız çok ŞAŞIRMIŞ. Onu ne bu kadar şaşırtmış olabilir.
Can:         Belki sabah uyanınca pencereden dışarı bakmıştır ve her yer bembeyaz karla kaplıdır.  
Emre:       Gerçekten öyle olsa ben de çok şaşırırdım. Öyle değil mi Duru sabah bir de bakmışsın tüm yollar karla kaplı, sen de şaşırırsın değil mi?
Duru:        Evet!
Emre:       Sıradaki kartı bilebilecek misin bakalım Can.


Can:         Bu kızın gözleri kapanıyor, bence çok yorulmuş.
Emre:       Yine bildin Can. Evet, bu fotoğrafta bu kız çok Yorgun. Ne zaman böyle yorgun hissederiz?
Can:         Akşam yemeğimizi yiyip, oyun oynadıktan sonra böyle yorgun hissederim ben. Sonra da güzelce banyomu yapar, kitap okur ve uyurum.
Emre:       Öyleyse diğer karta geçiyorum. Bu kartta kız nasıl hissediyor?


Can:         Gözlerini kocaman kocaman açmış. Bence bu kartta bu kız çok meraklı.
Emre:       Haklısın Can. Neyi bu kadar merak etmiş olabilir.
Can:         Postacının eve getirdiği paketten ne çıkacağını merak etmiş olabilir.
Emre:       Hahaha güzel buldun Can. Son iki kartım kaldı, hazır mısın?


Can:         Bu çok kolaymış. Bu kartta bu kız çok kızgın ve sinirli.
Emre:       Peki neden bu kadar sinirlenmiş sence?
Can:         Başka bir çocuk oyuncaklarını almış olabilir.
Emre:       Evet, bu çocu çocuğu sinirlendirir.
Can:         Bence hiç sinirlenmesin. Nasıl olsa o oyuncak onun ve diğer çocuk bir süre oynadıktan sonra geri verecektir. Onun oyunu bitene kadar kendine yeni bir oyun bulması en güzel çözüm bence.
Emre:       Bugüne kadar bu oyunda senin kadar başarılısını görmemiştim Can. Son soruyu da bilirsen oyunu tamamlamış olacaksın. Bu da son kart. 

  
Can:         Bu fotoğrafta bu kız çok heyecanlı.
Emre:       Onu ne bu kadar heyecanlandırmış olabilir Can?
Can:         Annesine aldığı hediyenin paketi açılırken heyecanlanmış olabilir.
Emre:       Harikasın Can! Haydi hep beraber Can’ı alkışlıyoruz. Ne dersiniz nasıl hissediyorsun oyununu Barış’la da oynayalım mı?
Can:         Evet, evet oynayalım. Barış! Barış!
Barış:        Efendim, beni mi çağırdınız?
Emre:       Evet Barış, bizimle bir oyun oynamak ister misin?
Barış:        Tabi, çok isterim. Nasıl oynayacağız?
Emre:       Ben sana bazı durumlar söyleyeceğim, sen o durumda nasıl hissettiğini bize söylemeden yüzünle göstereceksin. Başlıyorum. Diyelim ki saklambaç oynuyorsunuz ve bir kapının arkasına saklandın. Selcan seni ararken saklandığın odaya girdi. Nasıl hissedersin?

(Heyecanlı bir ifade)

Can:         Heyecanlı, heyecanlı.
Emre:       Diyelim ki Duru senin için yaptığı resmi sana hediye etti.

(Mutlu bir ifade)

Can:         Şimdi de çok mutlu!
Emre:       Birisi kalemle kitabını boyuyor.

(Sinirli bir ifade)

Can:         Ooo, çok kızmış.
Emre:       Ding dong kapı çalınıyor ama kim geldi bilmiyorsun?

(Meraklı bir ifade)

Can:         Şimdi de meraklı.
Emre:       Elindeki balon kaçmış uçuyor.

(Üzgün bir ifade)

Can:         Üzülmüş...
Emre:       İşte çalışıyorsun, bir de bakmışsın Duru ve Selcan gelmiş.

(Şaşkın bir ifade)

Can:         Çok şaşırmış.
Emre:       Bütün alışveriş poşetlerini eve kadar taşımışsın.

(Yorgun bir ifade)

Can:         Şimdi de çok yorgun.
Emre:       Hahaha, harikasınız. Siz ne dersiniz sevgili seyirciler, bugünkü oyunumuzu beğendiniz mi?
Duru:        Evet!
Emre:       Biz de çok eğlendik. Öyleyse bir sonraki oyunda görüşmek üzere!
Can:         Hoşçakalın!


19 Şubat 2014 Çarşamba

Duru’yla İlk Sinema Keyfi



Biz iki animasyon delisi, her gördüğümüz animasyon fragmanında iç geçirerek ‘ne zaman’ diye soruyorduk epeydir. Aman, şu sağlıklı beslenme muhabbetlerini bir günlüğüne geride bıraksak, büyük boy patlamış mısırı versek eline yarım saatte olsa kocaman bir perdeye dalıp gitse o aleme? Evde Brave, Toy Story, Nemo, Ice Age, Up ile ufak ufak antrenmanlara başlamıştık zaten.



Frozen’ın (Karlar Ülkesi) fragmanını önümüze geldi bir gün. Kraliçe var, prenses var, kar var, kardanadam var... Artık bu bir mesaj olmalı diye düşündük haliyle. Ama bu sefer başka bir korku baş gösterdi. Üç boyutluya nasıl tepki verir acaba? Hani yarım saat zaten iyi ihtimal diyoruz ama işin içine gözlük falan girince o yarım saat 15 dakikaya da inebilir. Şunun iki boyutlusunu bulalım diye bekledik bir süre.

Sonra 4 Şubat akşamı saat 16.15’te kendimizi şans eseri üç boyutlu gösterim yapan bir salonun gişesinde bulduk. “Ne kaybederiz ki” dedik, aldık en kocamanından patlamış mısırı, gözlüklerimizi ve girdik salona. Acemilik tabi, tam saatinde girince uzun uzun reklam filmi izleyip zaten kısıtlı olan odaklanma süresinin bir kısmını burada harcadık diye düşündük. Olsun tecrübe işte, bir dahaki sefer yapmayız...




















Filmin öncesinde Duru’nun bayıldığı Mickey Mouse ve Minnie’nin kısa bir filmi vardı. O bitip de filmin kendisi başlayınca kısa süreli de olsa fare’nin devamını bekleyen kızımızı teselli etmekle uğraştık. Ama müzikler, karakterler ve konusuyla gerçekten güzel bir ilk film seçmişiz. Arada biraz Kar Canavarından korkup annesinin kucağına kaçtı ama onun haricinde kusursuz bir ilk yarı geçirdik. Bu beklentimizin çok üzerinde ama film de sardı, acaba sonuna kadar sabreder mi kuzu diye kıvranıyoruz. Kar Canavarı yüzünden bir iki dakika kalmakla gitmek arasında kaldı Duru, ama kalmak ağır bastı. İlkinden daha güzel bir ikinci yarı izleyerek bitiş jeneriğini gördük. Fimin kendisini beğenmek bir yana bize aynı Disneyland gibi bir ters köşe daha yaparak ilk uzun metraj filmini bitiren kızımız sayesinde keyfimiz bir başkaydı tabi.

9 Şubat 2014 Pazar

AİLE AĞACI (Kukla Tiyatrosu)


Emre:            Merhaba, merhaba hoşgeldiniz.
Can:             Hoşgeldiniz.
Emre:            Ben Emre.
Can:             Ben de Can.
Emre:            Biz artık sizleri de tanıyoruz. Hoşgeldin Duru! Hoşgeldin Selcan!
Selcan, Duru: Hoşbulduk!
Can:             Bugün yeni bir oyun oynayacak mıyız Emre?
Emre:      Bugün AİLE AĞACI oyununu oynayacağız beraber. Ailelerimizi anlatacağız birbirimize. Mesela senin kuzenin var mı hiç Can?



  
Can:             Hım, biz seninle kuzen sayılırız.
Emre:       Yanılıyorsun Can. Biz seninle parkta oynarken tanışıp arkadaş olduk. Kuzen olmamız için annem ya da babamdan birinin senin annen ya da babanla kardeş olması gerekir. Seyircilerimizden kuzeni olan var mı?
Duru:            Ben!  
Emre:           Senin kuzeninin adı ne?
Duru:            Sarp.
Emre:         Çok güzel Duru.  Akrabalarımızı öğrenmenin en güzel yollarından biri aile ağacı hazırlamak.
Can:             Aile ağacı ne Emre?
Emre:       Ailemizin en geniş halini gösterdiğimiz; büyükleri ağacın en üstünde, yaşı küçük olanları da altlarda gösterdiğimiz bir resimdir aile ağacı. Onun sayesinde tüm ailemizi daha kolay tanırız. İstersen bir tane hazırlayalım sen de görmüş olursun.  
Can:             Harika! Çok güzel olur.
Emre:           Kim bizimle aile ağacını hazırlamak ister?
Duru:            Ben isterim!
Emre:         Çok güzel. O zaman Duru’nun aile ağacını hazırlayalım bakalım. İşte ağacımız burada. Duru ağacımıza yapıştırmak için ailenin fotoğrafları var mı?
Selcan:         Ben herkesin fotoğrafını hazırlamıştım daha önce. Bakın burada!
Emre:       Çok güzel. O zaman başlıyorum sormaya. Duru senin annenin babası senin neyin oluyor?
Duru, Selcan: Dedesi, Ramazan Dedesi.
Emre:           Bu fotoğraflardan hangisi Ramazan Dede’nin?
Duru:            Bu!
Emre:         Aferin Duru! Şimdi Ramazan Dede’nin fotoğrafını annenle birlikte ağacın yüksek bir yerine yapıştırın bakalım. Tamam, annenin babası Ramazan Dede, annenin annesi kim?  
Duru, Selcan: Anneanne!
Emre:     Evet, doğru! Şimdi de anneannenin fotoğrafını Ramazan Dede’ninkinin yanına yapıştırır mısın lütfen.
Duru, Selcan:   Bitti.
Emre:             Harika! Duru, senin annenin kardeşi var mı?
Duru, Selcan:   Evet, var.
Emre:             O kim?
Duru, Selcan:   Dayı, Yiğit Dayı.
Can:               Onun anne ve babası kim?
Emre:          Kardeşlerin anne ve babaları aynı olur Can. Ramazan Dede ve Anneanne Yiğit Dayı’nın da babası ve annesi.
Can:               Ne güzel, çok kolaymış!
Emre:           Duru, şimdi Yiğit Dayı’nın fotoğrafını da Anneanne ve Ramazan Dede’ninkilerin altına yapıştıralım.
Duru, Selcan:   Bitti!
Emre:             Şimdi sıra geldi babaya. Babanın babası kim Duru?
Duru, Selcan:   Dede; Kadir Dede.
Emre:          Çok güzel. Kadir Dede’nin fotoğrafını yine ağacın yüksek bir yerine yapıştırır mısın lütfen. Babanın babası Kadir Dede, babanın annesi kim?
Duru:               Babaanne!
Emre:          Evet, doğru! Şimdi de babaannenin fotoğrafını Kadir Dede’ninkinin yanına yapıştırır mısın lütfen.
Duru, Selcan:Bitti.




Emre:            Harika! Duru, senin babanın kardeşi var mı?
Duru:             ...
Can:              İstersen babana sorabilirsin. Haydi onu çağıralım. Barış, Barış!
Barış:            Beni mi çağırdınız?
Can:              Evet seni çağırdık. Barış senin kardeşin var mı?
Barış:        Evet benim kardeşim var. Benden büyük olduğu için o benim Ablam. Adı da Bahar.
Can:              Senin ablan Duru’nun nesi oluyor Barış?
Barış:            Benim ablam Duru’nun Halası oluyor. Bahar Halası.
Can:              Bahar Hala’nın annesi ve babası kim?
Emre:         Unuttun mu Can? Barış ve Bahar kardeş oldukları için anne ve babaları aynı. Bahar Hala’nın da baba ve annesi Kadir Dede ve Babaanne.
Can:              Doğru, doğru haklısın!
Emre:            Duru Bahar Hala’nın fotoğrafını bulabilir misin? 
Duru:             Burada!
Emre:          Onları da Kadir Baba ve Babaannenin fotoğrafların altına yapıştırır mısın lütfen. Çok güzel! Sana bir şey daha soracağım Duru? Bahar Hala kimle evli?
Can:            Evli olmak ne demek Emre?
Emre:         Hım, bu soruyu nasıl cevaplayacağımı bilmiyorum. Selcan sen bana yardım eder misin?
Selcan:      Tabi ederim Emre. Evlilik iki kişinin birbirini sevmesi ve birlikte mutlu olması ve beraber yaşamasıdır. Mesela ben ve Barış evliyiz. Ramazan Dede ve Anneanne de evli, Kadir Dede ve Babaanne de. Şimdi anladın mı Can?
Can:            Evet anladım.
Selcan:      Duru’nun Bahar Halası da Oben Amca’sı ile evli. Bakın fotoğrafı var burada.
Emre:     Ne güzel. Onun fotoğrafını da Bahar Hala’nınkinin yanına yapıştıralım.
Duru:             Bitti.
Emre:            Şimdi kiminle devam etsek?
Selcan:       İsterseniz Duru’nun çok sevdiği biriyle devam edebiliriz. Bahar Hala ve Oben Amca’nın oğullarıyla. Adı da Sarp.
Can:              Sarp Duru’nun nesi oluyor öyleyse?
Selcan:          Sarp Duru’nun Kuzeni.
Emre:     Duru, Sarp’ın da fotoğrafını Bahar Hala ve Oben Amca’nın fotoğraflarının altına yapıştırabilirsin. Evet Duru, ağacımızı tamamlamak üzereyiz. Masa da kaç fotoğraf kaldı sayar mısın?
Duru:            Bir, iki, üç!
Emre:           Kimin bu üç fotoğraf?
Duru:            Anne, baba, ben.
Emre:      Çok güzel. Şimdi Bahar Hala ile Yiğit Dayı’nın arasında kalan boşluğa anne ve babanın fotoğrafını yapıştıralım.
Duru, Selcan: Bitti.
Emre:     Bu senin aile ağacın olduğu için en son kendi fotoğrafını yapıştıracaksın. Annenle babanın fotoğrafının tam altına yapıştırman gerekiyor. İşte bu kadar! Bravo, tüm alkışlar Duru’ya. Bu benim hayatımda gördüğüm en güzel Aile Ağacı oldu. Böylece bu günkü oyunun da sonuna geldik. Bir sonraki oyunda buluşmak üzere, hoşçakalın!
Can:       Hoşçakalın!