27 Ocak 2012 Cuma

Kızımla Güneşi Doğurmak

“Günaydın kuzum, ama daha sabah 04.30. Uyanmak için erken değil mi?”
“Iggghhh”
“Tamam, tamam kızma hemen. O zaman gel altını değiştirelim. Belki ondan kaçmıştır uykun.”
Oyuncak ve dönencesiyle çevrili yatağına yatırınca yüzünde kocaman bir gülümseme ve çığlıklar… 
 “Bebeğim bu ne enerji bu saatte. Sabah oldu mu sandın sen?”
10 dakikalık oyunlar, gülücükler ve sevinç çığlıkları, yavaş yavaş yerini ağlama-gülme arası seslere bıraktı. 
“Gel bakalım burada çok ses çıkarıp anneyi uyandırmayalım.”
Çok az ışık açıyorum ki henüz uyanmak için çok erken bir saat olduğunu anlayabilsin diye. Zifiri karanlık her yer. Duru’nun evde en sevdiği yer salondan çıkılan balkon. Sabahları bu balkonun motorlu panjurunu açmak onu inanılmaz keyiflendiriyor. Bence yavaş yavaş buradaki “düğmeye bas – panjur açılsın” neden-sonuç ilişkisini de algılamaya başladı. Düğmeye bastıktan sonra salona yavaş yavaş dolan gün ışığını, arkasından açılan tül perdenin arkasından apaçık görünen yeşil kalabilmiş vadiyi, arabaları, siteye girip çıkan okul servislerini, sabah yürüyüşüne çıkmış köpekleri…hiçbir detayı kaçırmadan büyük bir merakla izliyor kızım. Başını iyice öne eğiyor dışarıda akan yaşama bir an önce karışmak ister gibi. Özgürlüğüne o anda kavuşmak istercesine kollarını-ayaklarını bir kanat gibi çırpıyor bebeğim.   
Ama bu sabah böyle değil. Panjurun arkası da kapkaranlık… Dışarıda o alışık olduğu hareketlilikten eser yok. Buruk buruk bakıyor yollara.
“Gördün mü birtanem. Daha aydede yerini güneşe vermemiş. Herkes uyuyor. Bence bizim de biraz daha uyumamız lazım. Sabah biz de onlarla birlikte uyanırız, belki Zema Teyze seni yürüyüşe götürür parka, her şeyi yakından görürsün. Ne dersin, uyuyalım mı biraz daha?” 
Hiç ses yok. Sanırım bana hak verdi bu sefer. Kuzumu ana kucağına yatırdım. Üzerindeki hafif ışıklı müziği açtım. O ışığa bakarken yavaş yavaş gözleri kapandı prensesin. Saate baktım 06.00’ya geliyordu. Yarım saat sonra uyanmam gerekiyor. Bende kendime bir kahve yapıp kızımın karşısına oturdum. Babasının ara sıra erken çalan ama hiç geç kalmayan minik çalar saati görevini yapmış olmanın huzuruyla keyifli bir sabah uykusuna dalmıştı işte. 

2 yorum:

  1. Baris,
    kaleminin bu kadar guclu oldugunu 40 yil dusunsem aklima getiremezdim heralde. teker teker yorum yazmak istedim her girdinin altina. ama ozet geciyorum, cok begendim blogunuzu.
    sonradan not: gizemli bir blogger id'im varmis. meric ben :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Meriç çok teşekkürler güzel yorumun için. İlk yazılanların bu kadar güzel olması inanılmaz mutlu etti. Umarım bundan sonrada aynı zevkle okursun bizi. Blogger ID'ye takılma, zaten şu anda tek takipçimizsin :)

      Sil