Geçen seneki doğumgününden bir gün önce kara kara düşünürken dar
olan zamanımı hayallere dalıp iyice kısaltmıştım.
“Keşke” demiştim sürekli, ama bir gün kalmıştı ve ben yeniden o ışıklı yolları
yürüyüp, x-ray cihazının yanında dikilip gelen herkese “hoşgeldiniz” diyen
güvenlik görevlisine teşekkür eden insan olarak kapıdan girip aynı mağazaların
önünde on tur attıktan sonra eskisi gibi paketlenmesini beklemememiz için artık
markaların hazırlarını çıkardığı hediye paketlerinden biriyle, “güle güle”
demeyen güvenliklere “iyi akşamlar” diyen tek uzaylı olarak ofise dönmüştüm. O
gün ofise dönünce keşkemin benim için en yapılabilir kısmı olan senaryo için
bilgisayarda bir dosya açıp, dosyanın ismini “Proje 17 Kasım” koymuştum.
Aylarca sadece ismi olan boş bir dosya.
PROJE 17
KASIM
SAHNE 1 –KONUKEVİ MUTFAK – GÜNDÜZ
Genç adam üzerinde takım elbise pantolonu, beyaz gömlek ve
kravatla kapıdan girer. Saçları biryantinle geriye yatırılmış, özenle traş
olmuştur. Ortalıkta tabak, bardak ya da burada herhangi birinin yaşadığını
gösteren herhangi bir yiyecek görünmemektedir. Dolap ve tezgah haricindeki tek
nesne duvardaki saat ve altında asılı takvimdir. Tezgahın üzerinden kahve dolu
fincanı alıp tezgahın ardına dolanır. Takvimin üzerindeki kareyi 17 Kasım Perşembe
gününe kaydırır. Sandalyenin üzerinde asılı ceketi giyip mutfak kapısının
karşısında duran ana kapıya yürüyerek evden çıkar. Duvardaki saat 07:30’u
göstermektedir.
SAHNE 2 –KONUKEVİ HOL – GÜNDÜZ
Saat 08:15’i gösterirken kapı aralanır, genç adam içeri girer.
Koridorun en sonundaki odaya girer; jean, t-hirt, tümü havaya dikilmiş kuru
saçlarla odadan çıkar. Sabahki adamın o olduğuna inanmak zordur.Koridor boyunca
hızlı adımlarla yürüyüp salona girer.
SAHNE 3 – KONUKEVİ SALON – GÜNDÜZ
Renksiz, ve ruhsuz görünümlü küçük bir mekan. Yerler marley
kaplı, halısız ve yer yer aralarından zifti çıkmış. Evkur dükkanından alınmışa
benzer eski bir koltuk takımı ve beyaz plastikten bir masayla iki sandalyesi
haricinde hiç mobilya yok. Eski soluk yaprak desenli kalın perdeler sonuna
kadar açık. Genç adam masanın üzerindeki laptopun önüne oturur, elindeki
fotoğraf makinesini bir kabloyla bilgisayara bağlar. Sandalyenin altındaki
çantasından küçük bir fotoğraf yazıcısı çıkarır ve onuda bilgisayara bağlar.
Ekranda otuzlu yaşlarında kestane renkli dalgalı saçlı bir kadının fotoğrafı
çıkar. Beyaz montlu, beyaz bereli, çekik gözlü bir kız çocuğunun uzattığı bir
fotoğrafı almak üzeredir. Gamzeleri çıkmış, hem çocuğa karşı bir içten bir
sevgisi, hemde uzattığı resme karşı merakı yüzünün mimiklerine vurmaktadır. Cep
telefonu sesi duyulur.
GENÇ ADAM: N’aber dostum? Var mı
arayan soran
TELEFONDAKİ ADAM: İyidir, haberler
sende. Nasıl gidiyor büyük günün hazırlıkları?
GENÇ ADAM: Fotoğrafı çektim. Duru yine
süperdi. Şimdi basıyorum fotoğrafı, albüme yapıştırınca basılı kısım bitiyor.
Sonra iş önce Fatma’ya kalıyor, sonra benim heyecanımı yenmeme.
TELEFONDAKİ ADAM: Bol şans.
SAHNE 4 – CAFE BUGÜN – GÜNDÜZ
Genç adam cafenin sakin bir köşesinde tek başına oturmaktadır,
ama gözü kapıdadır. Açılan kapıdan yeni müşterinin geldiğini haber veren zilin
sesi çınlar. İçeriye fotoğrafta gördüğümüz genç kadın ve onun aynı yaşlardaki
bir arkadaşı girer. Genç kadın arkadaşıyle bir süre göz göze gelir, bir şey
konuşmadan arkadaşı adama başıyla selam vererek kapıdan geri çıkar. Genç kadın
tedirgin ve ağır adımlarla masaya yaklaşır. B. ayağa kalkar.
GENÇ ADAM: Hoşgeldin S. B. ben.
S. hiç konuşmadan adamın karşısına oturur.
GENÇ ADAM: Öncelikle Fatma’yı
kullandığım için çok özür dilerim senden. Biliyorum bir erkeğin bu yaşta bir
kadını bir yere davet etmek için başka birini kullanması kadar saçma görünen
bir şey olamaz ama beni dinlememe riskini göze alamazdım. Nedenin hikayemi
dinlemeye başlayınca anlayacağını umuyorum. Şimdilik şöyle açıklayayım: bugün
senin doğumgünün olduğunu biliyorum ve bunu sadece tanımadığın bir insandan bir
hediye almak gibi düşün. Aslında işin gerçeği de bu... En baştan başlayayım.
Garip gelecek ama aslında İstanbul’da yaşıyorum ben, ama yaklaşık 2 senedir iş
için her Çarşamba akşamı İzmir’e gelip Perşembe akşamı dönüyorum. Geçen sene
doğumgünün Çarşamba gününe denk geliyordu ve arkadaşlarınla beraber Baryum’da
doğumgününü kutluyordun. ben de yeni gelmiştim İstanbul’dan. Gözüm sizin masada
takılı kaldı istemsiz. Sürekli seni izliyordum, öyle güzel ve sade görünüyordun
ki...
S. sandalyesinde huzursuz kıpırdanır ve etrafa bakar.
B.:Özür dilerim, biliyorum böyle
şeyler söylememem gerekiyor bu konuşma esnasında ama durumu başka türlü
açıklayamazdım. Neyse sana doğru bakarken Fatma’yla gözgöze geldik. İnanılmaz
tesadüf değil mi sizin masadan birinin liseden arkadaşım çıkması. Dünya küçük
derler ya. O hafta İstanbul’da Fatma’yı arayıp bizi bir şekilde tanıştırmasını
istemeyi düşündüm. Hatta sonra aklıma, böyle bir buluşma olursa sana gecikmiş de
olsa bir doğumgünü hediyesi verebileceğim geldi. Sonra daha Fatma’yı bile
aramadan sana ne hediye edebilirim diye düşünmeye başladım. Günlerce düşündüm.
Yanıtını bulmadan Fatma’yı aramak istemedim bir türlü. Sonra aklıma böyle bir
hediye geldi.
B. elinin altındaki defteri S.’nin önüne doğru iter.
B.: Tekrar İzmir’e gelmeme bir iki
gün kalmıştı ama ben aklıma gelen fikri bir türlü zihnimden kovamıyordum. Uzun,
zor, hatta büyük ihtimalle yarı yolda bıkacağım bir plandı. İşin saçma tarafı
seninle tanışma isteğimi bir yıl ertelemem gerekiyordu. Ama yaptım işte. Bugün
buradayım. Bir yıllık projemin sonuna geldim. Hatta işin en zor kısmı da
şimdilik kazasız gidiyor. beni hiç tanımadığın ve son on dakikadır konuya bir
türlü girememiş olmama rağmen hala karşımda oturuyorsun.
Genç kadın utangaç gülümser.
S.: Bence gayet iyi gidiyorsun.
Üzerimdeki ilk tedirginliği attım merak etme, pek sapığa benzemiyorsun.
B.: (Gülerek) Teşekkür ederim, bunu
bilmek çok rahatlattı. Aslında ben sana kendi halinde küçük küçük hediyeler
verdim bir yıl içinde. Bu defter bu hediyeleri anlatıyor. Hazırsan başlayayım.
S.: Offf, sanırım senin heyecanın
şimdi bana geçti. Evet, hazırım.
B. su yeşili kadife kaplı defterin üzerinde elini usulca,
heyecanla ve birazda buruklukla gezdirir. Defteri S.’e doğru çevirir ve kapağı
kaldırır. Resimden önce S.’nin şok halindeki yüzü görünür. Renkli fotoğrafta S.
bir bar tezgahının önünde yırtık hediye paketinin içinden çıkan küçük bir kar
küresine mutlulukla bakmaktadır.
SAHNE 5 – BAR BİR YIL ÖNCE – GÜNDÜZ
Fotoğraftaki barda, fotoğrafın çekildiği gün. Bar bomboştur ve
tezgahın ardında bile kimse yoktur. S. sabırsız sağa sola bakınır.
S.:
Kimse yok mu?
Ters taraftan simsiyah giyimli, uzun saç ve sakallı biri onu
duymamış gibi önünden geçip tezgahın sonundaki boşluktan barın arkasına geçer.
BARMEN: Hediye paketi için mi
geldiniz?
S.: Evet, ofisten beni arayan siz
miydiniz?
BARMEN: Ben değildim ama buraya
bıraktılar. Temizlik yaparken bulmuş arkadaşlar. Buyurun.
Fotoğrafın çekildiği açıdan S.’yi paketi açarken görürüz.
Karşısında duran asık suratlı barmenin varlığını bir an unutup hediyeyi hayran
hayran izlerken dijital kamerada görüntü sessizce donar. S. barmenle gözgöze
gelince başıyla hafif bir selam verip hızla oradan ayrılır.
SAHNE 6 – CAFE BUGÜN - GÜNDÜZ
B.:Sekiz gün gecikmeli kimin aldığını
bir türlü öğrenemediğin bir doğumgünü hediyesi ulaştı eline. 25 Kasım Perşembe
günü.
S. elini B.’nin koluna koyup sözünü keser.
S.: Bu benim beklediğimden daha
heyecanlı olacak sanırım B. Bir bira içeceğim sen de ister misin?
B.: İşte bu mükemmel olur.(Barmenle
gözgöze gelip parmaklarıyla ikiyi gösterir)
SAHNE 7 – CAFE BUGÜN - GÜNDÜZ
Masaya biralar bırakılır. S. bardağını B.’ye doğru uzatır.
S.:
Kar küresi için teşekkür ederim.
B. gülümseyerek ve başını sallayarak teşekküre karşılık verir. Başıyla
defteri işaret eder. S.de yine konuşmadan onaylar. B. S.’nin önündeki sayfayı
çevirir.
SAHNE 8 – METRO GEÇMİŞ – GECE
Kapılar açılır ve S. girdiği kapının çarşısındaki kapalı kapının
önünde durup yüzünü trenin içine doğru döner. Topuklu ayakkabılarına şikayet
eder gibi bakar. Yanında ceketinin kapişonun giymiş yüzü zor seçilecek şekilde
B. durur. Hafif köşeye doğru onlarla hemen hemen yaşıt, koyu renk takım elbise
ve kravatlı, kulağında kulaklıklarıyla müzik dinleyen düzgün traşlı bir adam
onları görebilecek şekilde durur. Kapüşonlu adamın elindeki telefonun ekranı
görünür. “Pixies – Where is my Mind” yazmaktadır. Ses sonuna kadar açılır.
S.’nin yüzüne şarkıyı duyunca büyük bir
gülümseme yayılır. Takım elbiseli genç adamın ekranında S.’nin görüntüsü çıkar
ve gülümseme ekranda kalır.
SAHNE 9 – CAFE BUGÜN -GÜNDÜZ
B.: Doğumgünü akşamında adamlara 3
defa çaldırdığın şarkıyla işten yorgun çıktığın bir akşamı biraz neşelendirmek
sana 2. hediyemdi. Bu fotoğraf da 02 Aralık Perşembe günü çekildi.
Yakın plan defterin sayfası çevrilir. Bembeyaz fotoğrafın sadece
kırmızı kabanı içinde coşkuyla kahkaha atan S.’yi alan kısmı görünmektedir.
B.: Yılın ilk yağan karıyla
ofisinin önündeki arabanın üzerinde havuçlu, süpürgeli, atkılı hatta kömürlü bir
kardan adam seni bekliyordu. Bu 9 Aralık Perşembe. Bir sonraki hediyenin
hazırlıkları beklediğimden baya uzun sürdü.
SAHNE 10 – KEMERALTI GEÇMİŞ – GÜNDÜZ
B. Kemeraltı pasajlarında, Kızlarağası Hanı’nın çevresinde,
subörekçilerin arasında gezinerek dükkanlara girer çıkar ve birşeyler sorar.
Her girip çıktığı dükkan sonrası yüzü daha çok asılır.
SAHNE 11 – KONAK MEYDANI GEÇMİŞ – GECE
Sokak lambasının altında bir çocuğa ayakkabılarını
boyatmaktadır. Arka planda saat kulesi görünmektedir.Soğuk iyice bastırmış,
meydan sakinleşmiştir. B. kabanının yakalarını kaldırır.
AYAKKABI BOYACISI: Ağabey,
üşüdüysen sıcak bir şey söyleyeyim mi? Çay, ıhlamur, sahlep ne istersen iki
dakikaya getiririm.
B.: Sahlebi nereden bulacaksın,
sabahtan beri seyyar sahleb arabası arıyorum, bir tane kalmamış şehirde.
SAHNE 12 – BELEDİYE OTOBÜSÜ GEÇMİŞ - GECE
B. ve ayakkabı boyacısı çocuk koltukta yanyana oturur yanından
geçtikleri tren garını izlerler.
SAHNE 13 – GECEKONDU BAHÇESİ GEÇMİŞ – GECE
Orta yaşların üzerinde kırlaşmış saçı sakalı birbirine karışmış,
hırpani görünümlü bir adam kırık dökük bir bahçe kapısının arkasından eskimiş seyyar
bir araba getirir.
SAHNE 14 – OFİSİN ÖNÜ GEÇMİŞ – GÜNDÜZ
Aynı adam tertemiz traş olmuş, yeni giysiler giymiş, önündeki
seyyar araba da yeni alınmış gibi temizlenmiştir. Arabanın yanında S. ve
arkadaşları ellerinde beyaz fincanla keyifli sahlep içmektedir.
SAHNE 15 – CAFE BUGÜN – GÜNDÜZ
B.: (Gülmekten zor konuşarak)Tıpkı
benim gibi her üç dört yudumda bir yeniden tarçın koyuyordun fincana.
SAHNE 16 – CAFE BUGÜN – GECE
B.: Fatma, projemi öğrenen ikinci
kişi oldu. Beni yıllardır tanımasına rağmen ikna etmek zor oldu. Bana
inandıktan sonra en az benim kadar uğraştı her plan için. İlk olarak 23 Aralık günü
için benimle, apartman kapıcınızı ikna etmeye gelmesi gerekti.
SAHNE 17 – APARTMANIN ÖNÜ GEÇMİŞ – GECE
S. kapkaranlık yoldan apartmanın merdivenine yaklaşır. Yorgun ve
sıkkın görünür. Basamakların başına geldiğinde merdivenin iki yanıdaki büyük
çam ağaçları birden ışıl ışıl parlamaya başlar. Üzerlerine dağıtılmış süsler de
yanıp sönen ışıkların dağılmasına yardım ediyordur. S. şok, sevinç ve coşku
dolu bakışlarla ağaçları daha iyi görebilmek için yola doğru yürür. B. karanlıkta
arabanın içinden onun resmini çeker.
SAHNE 18 – CAFE BUGÜN – GECE
B. masada tek başına oturmaktadır. S. karşısına oturur.
B.: Başka bir planın var mıydı? Seni
buraya getirebilmeye o kadar
odaklanmışım ki başka bir planın olabileceği hiç aklıma gelmedi.
S.: Eğer bu hikayeyi bırakıp
gideceğimi düşünüyorsan, bir yılda benim hakkımda hiçbir şey öğrenememişsin.
B.: Daha 3 Şubattayız. Vildan Hanım’ı
hatırlıyor musun? Yağmurlu bir günde, araban servisteyken seni taksisine almıştı.
S.: Hatırlamaz olur muyum, daha dün
telefonla konuştuk. O günden sonra evine çay içmeye bile gittim.Sen tanıyor
musun onu?
B.: Vildan Hanım’la pencerenin
önündeki menekşelerin planını hazırlarken şans eseri tanıştım serada. O kadar
tatlı bir kadındı ki onu seninle tanıştırmayı listeye almaya karar verdim.
Fotoğraf, S.’nin ofisinin önünde; S. taksinin açık kapısından
içerideki yaşlı bir kadına keyifle birşeyler anlatmaktadır. Yaşlı kadın beyaz
yapılı saçları, inci kolye ve küpesi, şık kıyafetiyle son derece asil
görünmektedir.
B.:Takside anlattığı hikayeler
tamamen kendisine ait. Müthiş bir kadın... Planımı dinleyip de hiç soru
sormadan bana yardım eden tek kişidir Vildan Hanım. Bu arada acıktın mı? Eğer
kalabileceksen biraz daha birşeyler yiyebiliriz.
S.: Harika olur ama bir şartım var.
Yemekleri ben ısmarlıyorum.
SAHNE 19 – CAFE BUGÜN – GECE
Garson önlerindeki tatlı tabaklarını alırken kahkahalarla
gülmektedirler.
B.: Daha 31 Mart’ta geldik. İnan bu
kadar uzun süreceğini bilmiyordum. Ben memnunum halimden ama sen umarım sıkılmıyorsundur.
S.: İnan bana uzun zamandır ilk
defa sıkılmaktan bu kadar uzak hissediyorum.
B.: Bu yavru kedileri hatırlıyor
musun?
S.: İnanmıyorum, pudra ve
yavrularını da mı sen ayarladın?
SAHNE 20 – CADDE GEÇMİŞ – GÜNDÜZ
Sabah gün doğarken B. yürüdüğü kaldırımın yanındaki çalılıkların
arasından yavru kedi sesleri işitir. Ayağının altında 3 tanesi birden gözleri
yarı açık bacağına tırmanmaya çalışır. Anneleri çalıların arasında dördüncünün
meme emmesini bekliyordur.
SAHNE 21 – VETERİNER GEÇMİŞ – GÜNDÜZ
Yavrular muayene olurken anneleri kafesin içinden dikkatle
onları izlemektedir. B. elinde bir kedi minderi alıp tezgahın üzerine bırakır.
SAHNE 22 – S.’NİN EVİNİN ÖNÜ GEÇMİŞ – GÜNDÜZ
S. sabah işe giderken ağaçların altından birden iki tane yavru
fırlar. Ağacın arkasındaki minderde diğerler ikisini emziren anneyi görür. Yavruları
sevdikten sonra, merdivenlerden geri çıkıp elinde birer tas su ve yemekle geri
döner. Annenin minderinin yanına bırakır.
SAHNE 23 – S.’NİN EVİNİN ÖNÜ GEÇMİŞ – GECE
Yavrular büyümüştür ve birbirleriyle boğuşuyorlardır. Anneleri
B.’nin aldığı minder üzerinde yatıyordur hala. Gece karanlığında kedilerin
üzerine alev şavkı vuruyordur.
Uzak plandan yokuşun başından yaklaşan S. görünür. Alevlerin
ışığı onu da aydınlatmaktadır. Caddenin ortasında büyük bir ateşin önünde bir
düzine kadar çocuk heyecanla koşturmaktadır. Uzaktan sesleri işitilir.
1.ÇOCUK: B. Ağabey, bak şu odunu da
atsak olur mu?
B.: Biraz bekle ateş zayıflayınca
atarız.
2.ÇOCUK: S. Abla geliyor. S. Abla,
sen de atlar mısın ateşten?
S.: Atlarım
tabi. Tut bakalım şunu.
S. çantasını çocuğa uzatır, üzerindeki şık kıyafetlere rağmen
ateşin üzerinden atlar. Kenarda, karanlıkta kalan kapüşonlu biri onun
fotoğrafını çeker ve uzaklaşır.
SAHNE 24 – AVM CAFE’NİN ÖNÜ GEÇMİŞ – GECE
B. üzerinde bir t-shirt’le elinde telefon cafe’nin içine
bakmaktadır. Telefonu çalar.
B.: Neredesiniz? Oturuyor hala,
hadi çabuk olun.
SAHNE 25 – AVM CAFE’NİN İÇİ GEÇMİŞ – GECE
S. elinde kitabı bir rahat bir koltukta oturmaktadır. Önündeki sehpadaki
kahvesine uzanırken kapıdan 5-6 kişilik bir grup girer. Yakınındaki iki
yuvarlak masayı birleştirerek otururlar. Birinin elinde bir pasta kutusu
vardır.
1. GENÇ KADIN: Beyler siz
içecekleri ayarlayın, biz masayı hazırlarız. Plastik tabak, çatal istemeyi de
unutmayın.
SAHNE 26 – AVM CAFE’NİN İÇİ GEÇMİŞ – GECE
Bütün grup masanın etrafında dizilmiş, üzerinde mumlar yanan
pastaya bakmaktadır.
KORO:
İyiki doğdun B....
Şarkıyla beraber B. mumları üfler, alkışlar, tebrikler... Genç
kadınlardan diğeri tabağa profiterollü pastadan bir dilim koyar. S.’nin yanına
doğru uzaklaşır. B. başıyla arkadaşına gitmesini söyler. Daha önce metroda gördüğümüz
genç adam hafif uzaklaşıp S.ye sırtı dönük bir koltuğa oturur.
2.GENÇ KADIN: Gürültümüzle sizin
kitap keyfinizi de bozduk kusura
bakmayın.
S.: Aşkolsun, olur mu öyle şey.
2.GENÇ KADIN: Size pasta getirdim.
S.: Zahmet etmeseydiniz.
2.GENÇ KADIN: Aaa, bir odada
profiterollü pasta varsa bundan kimse mahrum edilmemeli.
S.: Evet, ben de bayılırım. Çok
teşekkür ederim. Arkadaşınıza da nice mutlu yaşlar dilediğimi iletin.
2.GENÇ KADIN: O mu? Pastasını yedi
kaçtı o. Uçağı varmış ona yetişecek. Ama konuşunca iletirim. İyi akşamlar!
Diğer genç adam telefonunun fotoğraf ekranını ters çevirerek
oturduğu yerden S.’nin fotoğrafını çeker. Ekranın köşesinde 26/05/12 tarihi
görülmektedir.
SAHNE 26 – S.’NİN EVİNİN ÖNÜ GEÇMİŞ – GÜNDÜZ
S. yazlık ofis kıyafetleriyle apartman kapısından çıkar. Erken
saat olmasına rağmen güneş yükselmiştir. S. merdivenden inip iyice büyüyen
kedilerden birinin başını okşayarak yokuş yukarı yürümeye başlar. Biraz ilerde
yetmişli yaşlarda bir çift el ele, adamın diğer elinde bastonu yürümektedirler.
S.’nin sıcaktan bunalmış yüzünde, onları gördüğü anda ince bir tebessümle
parlar. Yanlarından geçtikten sonra da sık sık dönüp onları izlemektedir.
SAHNE 27 – S.’NİN EVİNİN ÖNÜ GEÇMİŞ – GÜNDÜZ
B. yaşlı çiftin yanında durmaktadır. Meraklı gözlerle yaşlı
adama bakıp, cevap bekler bir hali vardır.
YAŞLI KADIN: Halini gören çocuk evini
istedi sanar. Beş dakika elimi tutacaksın altı üstü. 55 yıllık kocam değil
misin? Elimden tutmazsan şuradan şuraya gitmem.
YAŞLI ADAM: Yahu hanım bu yaştan
sonra...
YAŞLI KADIN: Neymiş bu yaştan
sonra? Tutacaksın elbet. Sen merak etme evladım. S. hanım kızım uzaklaşana
kadar tutarım elini kızgın yağ dökse bırakmam.
SAHNE 28 – CAFE BUGÜN – GECE
S.: Onlar çok tatlıydı, bayılmıştım
ben onlara hala hatırlıyorum.
B.: Osman Amca’yla Esma Teyze,
senden 3 blok aşağıda oturuyorlar. Esma Teyze numaramı almıştı, geçen hafta
aradı. “Ne yaptın, tanışabildin mi güzel kızımızla?” diye sordu. Onlar seni
tanıyorlardı.
S.: Utandım resmen, adımı bile
biliyorlarmış. Sen benim komşularımı benden iyi tanıyorsun.
SAHNE 29 – S.’NİN EVİNİN ÖNÜ GEÇMİŞ – GÜNDÜZ
S. üzerinde trençkotu bulutlu bir sabah işe doğru yürümektedir. Yolun
kenarında ağaçlardan dökülmüş yaprakların arasında bir cam misket görür. Eğilip
alır ve etrafına bakınır. Avucunda sıkarak yürümeye devam eder. Bir kaç adım
sonra bir misket daha görür. Onun için de eğildiğinde yere daha dikkatli bakmaya
başlar. Birer metre aralıkla 7-8 bilye bulur. Dikkatle yere bakarken,
yaprakların özenle temizlendiği bir yerde tebeşirle sek sek karelerinin çizilmiş
olduğunu görür. Yüzünde şaşkınlıkla karışık çocuksu bir neşe görülmektedir.
Karşı kaldırımda B. 2 yaşlarında bir kız çocuğunun elinden tutarak onu
izlemektedir. Kendi haline gülerek hızlanarak yoluna devam eder.
SAHNE 30 – S.’NİN EVİNİN ÖNÜ GEÇMİŞ – GÜNDÜZ
Aynı kız çocuğu üzerinde beyaz montu ve beyaz beresiyle, işe
yürüyen S.’ye doğru yaklaşır. S.’nin üzerinde kalın kabanı vardır ve kaşkolu boynuna
dolanmıştır. S. şaşkın şakın kıza bakarken elindeki fotoğrafı ona uzatır ve
geriye dönüp onu bekleyen servisin muavinine doğru koşar. S. kıza hayran hayran
bakarken birden gördüğüne inanamayan bir ifadeyle elindeki resme kilitlenir.
Resimde bir masa üzerine yayılmış onlarca fotoğrafta zor da olsa
S.’nin yüzü seçilmektedir.
Servis uzaklaşırken, çocuğu oraya bıraktığı belli olan takım
elbiseli, şık bir genç adam yüzü görülmeden bekleyen bir taksiye binerek
uzaklaşır.Fotoğrafın arkasında bir yazı vardır:
BU FOTOĞRAFIN BİR HİKAYESİ VAR. FATMA GÖREN’İ ARAMANIZ
GEREKİYOR.
SAHNE 31 – CAFE BUGÜN – GECE
S.’nin elindeki fotoğrafın aynısından defterin son sayfasında da
yapıştırılmıştır. İkisi de bir süre sessiz kalır.
B.: 52 Perşembe günü çekilmiş 52
tane fotoğraf. Bu defter sana bu yılki doğumgünü hediyem.
S.’nin gözleri dolar. Elini B.’nin elinin üzerine koyar.B. su
yeşili kadife kaplı defterin kapağını kapatarak S.’ye uzatır. Kapakta gümüş
rengi baskıyla bir yazı görünür.
PERŞEMBELERİ
SEVEN KIZ
-SON-
Senin için neler mi yapmak istedim? Çoğu sadece hayal olabilir ama içimden geçtiği için bil istedim. Hayali kahramanıma kurduğum hayalleri yaptırıp kağıda
dökmek benim yapabileceğim...
Mayıs geldi. Bir sürü senaryoya başlayıp siliyorum
sürekli. Aklıma öyle çok fikir geliyor ki birisine yazmaya başlayıp devamını
başkasıyla getiriyorum ve hiçbir şeye benzemiyor yazdıklarım. Pazartesileri
spora başladım yine gelen yazı bahane edip, ama göbeğimde değişen birşey yok.
Çünkü spor diye bir piyano hocasına gidiyorum. Sözüm ona daha yazamadığım
senaryo ile çekilmiş bir kısa filmimin bir sahnesinde benim çaldığım piyano
duyulacak. Perşembe günleri uykusuzum, çünkü Çarşamba geceleri sen uyuduktan
sonra kulaklığı takıp klavyede pratik yapıyorum geç saate kadar. Haziranda trekkinge
gideceğim diye tutturdum. Bir haftasonu yalnız bıraktım seni ama Aklımdan geçen
en uçuk plan için bir araştırma gezisi yapmam gerekiyordu. Ağustos sonunda
tamamlandı senaryo. O ay paramız neden erken bitti biliyor musun?
Güzel sanatlardan bulduğum bir kızla, bir çocuğa filmde oynaması için biraz para
vermem gerekti. Diğer oyuncular neyse ama başroldekiler bari biraz kotarsınlar
diye işi. “Perfect Day”in bir kaç notasını çalıp kaydetmeyi başardım sonunda piyanoda. Sonra 9
Kasım Cumartesi günü yine trekkinge gideceğimi söyledim sana. Sen beni Çanakkale’de
sanırken ben uçakla Süphan Dağı’na gittim. İstanbul yirmi dereceyken on
dereceydi oralar. Süphan’dan bir demet çiçek topladım senin için. Lokman hekimin ölümsüzlüğün ilacını bulmak için peşine düştüğü, sarp kayalıklardaki çiçekler gibi zahmetle hazırlansın istedim bu seneki çiçeğin. 16 Kasım
gecesi gözlerinden uyku akarken lafa tuttum seni. Gece yarısını bulunca içeri
gittim ve bir kadife kutu getirdim önüne. İçini açınca minik kır çiçekleri ve altında bir DVD.
Hayalden bir hediyeyi kabul eder misin? İyi ki doğdun
sevgilim...