“Insanity is doing the same thing, over and over again, but expecting
different results.”
Pazar günleri “hava çok güzel hadi sahile gidelim” derseniz günün yarısı
trafikte geçer.Çöp poşeti olarak Migros poşeti kullanmaya devam ederseniz, çöp
suları kovanın içine akar çünkü Migros, 3 parça alışveriş için 4 poşet
kullanıldığını farkettiğinden beri poşetlerde delik bırakmaya başladı.Her
Mayıs’ta ilk gördüğün güneşe kanıp ceketini evde bırakarak dışarı çıkarsan “ben
de her yıl bu zamanlar hasta olurum” demen normaldir.Bebeğini akşam 8’de uyutup
kendin gece 1’de yatarsan, “Duru sabahın köründe uyandı, uykusuzluktan gözümü
açamıyorum” dersin. (Halbuki kuzu 06.30 gibi gayet makul bir saatte uyanmıştır)Bunlar
işin biraz esprili kısmı ama bazen gerçekten hayati konularda hepimiz bu
girdaba giriyoruz. Bazen kendimize bazen en sevdiklerimize zarar verebiliyoruz
ısrarımızla. Bir an durup “farklı ne yapabilirim” diye düşünmediğimiz için,
“hızlı yaşam” içinde sadece kendi ‘temel’ sorumluluklarımızı arayıp, bulup
bunları yerine getirince böbürlendiğimiz için yaşamı değiştirebilme
potansiyelimizin farkında bile değiliz.
Bu konunun en güzel örneğini babam yaşatmıştı bana. Üniversitenin son
yılına geldiğimde alttan verdiğim derslerin sayısı vermediklerimden daha az
durumdaydı. Okuldaki herkes 7 seneyi doldurup okuldan atılmama kesin gözüyle
bakmaya başlamıştı bile. Annem ve babam o yaşına gelmiş adama “ders çalış”
demekağırlarına gittiği halde elden ne gelir düşüncesiyle kırmadan konuşmaya
çalışıyorlardı benimle. Yavaş yavaş üslupları sertleşmeye başladı, ama genelde
olduğu gibi bende de ters tepti bu tutum. Babam son gelişinde oldukça sakin,
sevecen “Madem ders çalışmıyorsun, bari tadını çıkarıyor musun hayatın?,
Rafting yapmaya gittin mi, ya da her hangi bir kampa? Yurtdışı gezileri de hiç
planlamadın arkadaşlarınla…” dediği anda en derin uykunun ortasında buz gibi
suyu çarpmış oldu suratıma. Bu konuşmadan 1,5 yıl sonra mezun olduğumda
hayatımı değiştiren dönüm noktasını bana yaşattığınınfarkında değildi. Basit
bir uyarıyı farklı sözcükler seçerek yapmıştı sadece. Oysa “ben baba olarak
sorumluluklarımı yaptım” diye geri çekilebilirdi ve benim hayatım çok farklı
noktada olurdu bugün.
“Hayatı değiştirebilme potansiyelimiz” yazınca abarttığımı sanmıyorum. Sadece
sorumluluklarımızın sınırlarını biraz genişletmek gerektiğine inanıyorum. Evde
sadece çocuğumuzun sağlıklı olmasından, iyi beslenmesinden ve iyi eğitim
almasından sorumlu olamayız ebeveyn olarak. Önce kendimiz mutlu olmalıyız o
dört duvar arasında. Sonra evliliğimizin mutluluğu için çabalamalıyız. Üçüncü
sırasında çocuğumuzu mutlu etmek olmalı önceliklerimizin.Mutsuz bir ülkede
mutlu bir aile olur mu peki? Olur ama kısa süreli olur. Çünkü kötü şeyler hep
başkalarının başına gelmez. Gün gelir yanlışlıkla atılan bir bomba senin kafana
düşer ve kimse özür dilemediği gibi ‘başka partiye oy vermiş, ona müstahak’ diyebilirler
arkandan.Kürtajın yasaklandığı ülkenizde tecavüze uğrayan bir kadın devlete
bırakmak istemediği bebeğini kapınıza bırakıp kaçabilir ve biraz vicdanınız
varsa suçluluk duymaya başlarsınız mutluluğunuzdan.Bir şey oldu ve mutlu bir
ülke olduk birden… ‘Çivisi çıkmış dünya’da mutlu ülke olur mu? Üzgünüm ama yine
aynı cevap... Çünkü sadece filmlerde gördüğümüz, yalnızca okyanusun öte yanında
olur sandığımız hortumlar gün gelir İstanbul’u başımıza yıkar bir saat içinde.
Ege’nin diğer yanı açken, İzmir’deki eski dostlarının da boğazından geçmez
hiçbir yemek. Tabi sonradan kaleyi fethetmek için buraya yerleştirilen
insanlardan bahsetmiyorum, çünkü onların lügatında da ‘müstahak’ sözcüğü ön
sıralarda gelir. Tüm komşularına sırtını dönüp kırk yıllık Esad’a Esed dersen,
tavsiye üzerine doğurduğun 3 çocuğun da bayramda Amerika’ya tatile gider; sen
Starbucks’tan aldığın Turkish Coffee’yi tek başına içersin çok mutlu evinde.
Sorumluluklarımızın sınırlarını genişletmek… Bunu yapan insanlar iz
bırakıyorlar dünyada. En çok da onlardan korkuyor ‘organize cehalet’. Türkan
Saylan’dan korktukları gibi… Ama cehalet geniş bir kavram. Bu gün herkesin
birbiriyle paylaştığı yazısında Ayşe Arman ‘… iyi şeyler yaptıklarında
destekledim… yollar tünneller…’ yazmış, ama kürtaj yasağı gündeme gelince artık
muhalefet olduğuna karar vermiş. Cehalet insanların ekonomik düzeyine göre
şekilleniyor sanırım. Pilav üstü dönerle başlıyor, kömürle devam ediyor,
buzdolabı kesmezse evinizin önüne üst geçit yapıyor. ‘Herkesin bir fiyatı
vardır’ repliği filmlerden çıkıp hayatımıza giriyor. Sen çok kızınca
vazgeçebiliyorsun belki duble yoldan ama işsiz kalmış baba vazgeçemiyor
kömürden.